32.BÖLÜM:"GÜNEŞE DOĞRU"

356 28 81
                                    

3 Şubat...

Güneşe doğru cephesi seçilmiş, aydınlık hastane odasındayım. Karşımdaki beyaz yatakta uzanan, irice bir adam vardı. Kolundan enjekte edilen serum, yarılanmıştı.

Beline kadar örtülmüş, yarım battaniye ve yukarısında başlayan açık yaralarla, ölüm çemberinden dönmüş gibiydi. Aralıklı ve yorgun gözleriyle, karşı karşıya kaldım.

Yüz hatları hiç oynamadı. Öyle ki, ifadesizdi ve aynı ifadesizliği bulmak için yüzüme bakıyordu. Bende aradığını, bu bakışma ile bulabileceğini sanmıyordum.

Yaslı duvarda, ellerimle bağdaş kurarak konuşmaları dinledim. Yanımdaki ziyaretçi koltuğunda oturan Zafer'in, pek üzgün sesini işittim.

"Ucuz atlatmışsınız."dedi teselli eder gibi. "İhbar gelir gelmez, bulunduğunuz yere gelmek istedim ama emniyet merkezi tarafından bu talebim, reddedildi."

Konuşmadan önce, yutkundu. "Ben talimat verdim, çünkü ekibim oradaydı. Saat geç olduğu için de, senin gelmene gerek görmedim."

Kavisli burnunun, kemer kısmına yapıştırılmış bant ve aynısı, sol karşındaki yarayı da kapatmak için kullanılmıştı. Çenesinde cam kesikleri vardı ve şimdiden, kabuk bağlamaya başlamıştı.

Birkaç morluğu da es geçersem, o kazaya göre paçasını kurtarmış sayılır. Yaralar içindeyken bile, hakikati saklayabilmesine hayran kaldım.

Kaza, geneleve yakın olduğu için Zafer'i olay yerine almamış. Jandarma kazadan haberi olunca, ona sormadan emniyete haber vermiş ama akabinde, kendi talebiyle emniyetin olay mahalline girmesini engellemiş.

Ticari araçtan inen çalışanların yardımlarıyla merkeze, bu hastaneye getirildiğini biliyorum. Kimseyi yanına yaklaştırmadan olay yerinden çıkarılmış ve üstelik Zafer, kazanın otoban üstü olduğunu sanıyor.

Genelev yakınında kaza yaptığı bilinirse, bu büyük bir dedikodu ile ailesine ulaşacak diye, ödü kopuyor.

"Sol omuzunuzda kas yırtılması ve birkaç ezikle atlatmışsınız. Doktor; kırık olmadığını söyledi, verilmiş sadakanız varmış."

Zafer'in, bahsettiği kadar üzgün olmadığını ve bu kazanın, belki Adana'ya dönmesi için fırsat olarak gördüğünü, biliyorum. Odaya girmeden önce konuştuklarımızla, şuan buradaki tavrı, tepetaklak olmuş durumda.

Yaptığı işe ve emeğine karşı, büyük bir hiyerarşi beslemek zorunda kalıyor. Nitekim odaya girmeden evvel, komiserin bir an önce Hatay'dan gitmesi için, dualar ettiğini söyledi.

Yalnız onu koltuğundan olmasının, açık ara sebebi bendim. Önüme serdiği sınırsız haklarla haberler yaptığımda, onun sahip olduğu mevkiye, zarar vereceğim, aklımın ucundan geçmedi. Bir gecede bu komiser, basılı haberlerim üzerine şehire gelmiş ve onu, koltuğundan etmişti.

O komiser şuan karşımda. Kimin sebep olduğunu bilmediği bir kazadan sonra, yüzündeki ifade ölü bir hâl almıştı. "Sağolasın, burada olmanız yeterli benim için. En kısa zamanda taburcu olacağım zaten. Kendimi çok iyi hissediyorum."

İyi hissedecek kadar iyi görünmüyordu. Bir an evvel iyileşmek için can attığını biliyordum ama bu yatakta geçireceği, en az üç günü daha vardı.

"İçeride memurlar, ailenize haber vermemişler. Sizin isteğiniz olduğunu söylüyorlar."dedi Zafer. "Bu doğru mu? Haber etmemizi, istemiyor musunuz?"

LİMONLU KAHVEWhere stories live. Discover now