İyi okumalar.
"Ben ayrılmak istiyorum." Dedi kadın, gözlerini adamdan kaçırmamaya özen gösterirken. İçindeki savaşın yüzüne yansımasına engel olmuyordu; aksine adamın, bu kararın bir istekten çok zorunluluk olduğunu fark etmesini diliyordu. Oturduğu koltukta uca doğru kaydı, titreyen ellerini birbirine kavuşturup kucağına bıraktı. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslattığında, sonunda bakışlarını adamdan kaçırmıştı. "Boşanalım." Diyerek sözlerini tamamlarken ise, adamın tek notalık bir gülüş attığını işitmişti.
Kaya sessizliğini korudu. Çünkü Ender konuşmaya başladığı ve sözleriyle kendi kulaklarının uğuldamasına neden olduğu sırada, kadının gözlerini ilk kez gördüğü zamana gitmişti istemeden. On yedi yaşındaydı. Çok net hatırlıyordu, bunu. Sıkıcı olacağını düşündüğü bir yemekteydi. Sıkıcı olacağını düşündüğü ama hayatının en gergin yemeği olmaya aday... Ailesiyle ülkeye henüz dönmüşlerdi. Babasının yakın arkadaşlarını kıramadığını ve her şey bu kadar tazeyken yabancı bir ortama girmenin ne kadar zor olduğunu anladığını söylediğini hatırlıyordu. Yine de kendileriyle beraber yemeğe gelmesini istediğini de özellikle belirtmeyi ihmal etmemişti. Güldü, Kaya. Bu sırada Ender'in boşanmakla ilgili bir şeyler mırıldandığını zannetmişti. Evet, zannetmişti. Kadının, hâli hazırda var olan sorunlarını halletmişlerken ve desteğe de bu denli ihtiyacı varken çekip gitmesine anlam vermesinin ihtimali yoktu çünkü.
Ender, adamın tepkisizliğiyle gözlerinin nemlenmesine engel olamazken sonunda Kaya da bakışlarını orta sehpadan çekmiş ve üzerine sabitlemişti. Adamın aklından neler geçtiğini anlayamadığını fark etti. İstemsizce kaşları çatılırken boğazını temizledi. En azından, adamdan itiraz dolu birkaç şey duymak istediğini de o an anladı. Öylece kabullenecek miydi yani Kaya, gidişini? Nedenini dahi öğrenmeyecek miydi? Bu kadar mı değersizleşmişti aralarındaki ilişki? En önemlisi de, sözlerini güçlükle bir araya getirdiğini göremiyor muydu adam?
Kaya, Ender'in iyice rengi belirginleşen gözlerinden bakışlarını alamazken yutkundu. O sırada on yedi yaşındaki Kaya, henüz kapı önünde ev sahipleri tarafından karşılanırken selamlaşma sırasının kendisine gelmesini bekleyen kıza odaklanmış hâldeydi. Suratında kendisinin aksine samimi bir tebessüm vardı ve Kaya'nın ilk düşündüğü şey, kızın ne kadar güzel güldüğü olmuştu. Gözlerine kadar ulaşacak, tesiri altına aldığı anda da kendisini hayaller kurarken bulmasını sağlayacak ölçüde. O gülüşün solma ihtimalinin rahatsızlığıyla olduğu yerde kıpırdanmış ve kız tek tek aile bireyleriyle selamlaşırken onu incelemekten de vazgeçememişti. Şimdilerde Ender'in gözlerinde, suskun bir öfkenin boyunduruğuna girmiş sevgi kırıntılarına şöyle böyle rastlıyordu ve bunu kendisinin sağlamış olma düşüncesi, isyanla haykırmak istemesine sebepti.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Dedi Ender, sonunda çileden çıkarcasına. Kaya, ani yükselen ses tonuyla olduğu yerde sarsıldığında gülmek istedi. Belli ki adam kendisini ciddiye dahi almıyordu. Başını salladı. Kendisi bilirdi. Adama saygı gösterip karşısına geçmiş olduğu için hata, Ender'deydi. Adam kotasını çoktan doldurmuştu. En başından avukatıyla yüzleştirmeliydi, Kaya'yı. Belki böylelikle adam, ikisi arasındaki ciddi sorunların farkına varırdı. Ellerini birbirine sürterek ayaklandı. "Okay. Bundan sonrasını avukatımla konuşursun, o zaman."
"Ne oluyor, Ender?" Derken Kaya kadının alaylı sesiyle, şimdi sakinliğinden eser yoktu. Güçlükle daldığı uykusundan yeni uyanmıştı da, bilinci de yeni yeni yerine geliyordu sanki. Şakaklarında hissettiği sızlama da cabasıydı. Başını salladı, sağa sola. Kadının birkaç saniye önceki durumunu taklit edercesine koltuğun ucuna doğru kayıp dirseğini tek dizine yaslamış ve ağırlığını da üzerine verirken hırsla mırıldanmıştı. "İntikam mı alıyorsun, benden? Neyin öcü bu?"
Ender, şokla dudaklarının aralanmasına karşı koyamadı. Adamın hiçbir şeyin farkında olmadığına emindi zaten ancak kendisini de bu kadar göremediğini bilmiyordu. Tek gözünden akıp giden damlayı aceleyle silerken derince soludu. Adamla tanıştıkları ilk andan itibaren inişli çıkışlı bir ilişkileri olmuştu, zaten. En büyük hasarı birbirlerine veren de, yine ikisinden başkası değildi. Böyle bir ilişki için bu denli çabalayan Ender olmak istemiyordu, artık. Ortada da yanlış bir karar göremiyordu doğal olarak, kadın. Kaya'nın kendisini kayıplarından vuracağını da tahmin ediyordu ancak adam ne kadar kayıp verdiyse, kadın misliyle bunun bedelini ödemişti. Dudaklarını diliyle ıslattı. Doğru olanı yapıyordu. Suçluluk hissetmesi yersizdi.
Kadın tek eliyle saçlarını geri doğru taradığında Kaya için geçmişle içinde bulunduğu an birbirine tutunuyor, ayakta kalabilmek için destek bulmaya çabalıyorlardı sanki. Kaya başını her iki yanına salladı.
Geçmişteki Ender adama karşı ne kadar sıcaksa, salonun ortasında kollarını birbirine geçirmiş vaziyette volta atan Ender de bir o kadar uzaktı. Adamın içine tanımlayamadığı bir sıkıntı çöktü, çatılı kaşları normale döndü. Kalp atışları her bir hücresinde güçlü çarpıntılara neden olurken dudaklarını araladı birkaç kez, kadını yatıştıracağını düşündüğü cümlelerini sıralamaya niyetlendiği an. Sessizliğini korumaya devam etmekle yetindi sonunda.
Kadın, eşyalarının araca yerleştirildiğini haber vermek üzere gelen şoförünü onaylarken Kaya hâlâ olan biteni anlamaya çalışıyordu. Ender'in anlık aldığı bir karar değildi belli ki, bu. Sinirlendiğini hissediyordu, Kaya. Hırsla ayaklandı. Bağırıp çağırmak istiyordu. Bir açıklama duymak istiyordu, en azından.
"Ender bu mu? Bu kadar mı?" Dedi Kaya, içindeki hırsı bastırıp şaşılacak ölçüde bir sakinlikle. Kadın, koltuğun köşesine bıraktığı çantasını kavrarken Kaya kaşlarının havalanmasına engel olamamıştı. İstemsizce bakışları salonda gezindi. Bu sırada son sözlerini de, fark ettiği her bir detayla güçlükle tamamlayabilmişti. "Sırf sen istiyorsun diye, ortada başka hiçbir sebep yokken ayrılacak mıyız biz?"
Ender güldü. Neşeden yoksun, alaylı bir gülüştü ancak bu. "Ben istiyorum diye değil, Kaya." Adama doğru birkaç adım attı. Adamın hâlâ kendisini suçluyor oluşuna anlam veremiyordu. Uzunca bir süre de, bu suçlamalardan kurtulamayacağına emindi. Bakışlarını güçlükle Kaya'nın üzerinde tutabiliyordu ancak bunu dışa yansıtmamakta da oldukça başarılıydı. Karıncalanan parmak uçlarını avuç içlerine batırıp belli belirsiz gülümsedi. "Kabullenmek istemesen de, tüm bunlara sen sebep olduğun için ayrılıyoruz biz."
İçten içe kendi hatalarının sorumluluğunu alıyordu, Ender. Belki adam kendisine daha ılımlı yaklaşsaydı, açık açık bunu dillendirebilirdi de. Üzerine fazla düşünmeden geriledi. Sözleriyle, gözleri kısılan ve bunun acı verdiğine emin olduğu adamın bir şeyler söylemesine fırsat tanımayarak çıkışa yöneldi. Artık müsamaha gösterecek noktada değildi.
Kaya, kadın arkasına bile bakmadan çekip giderken güçlükle kendini birkaç dakika önce oturduğu koltuğa atabilmişti. Sırtının dönük olduğu kadının kendisini izlediğini tahmin edebiliyordu bir yandan da. Ender'in, özellikle duymasını dilediğinden bihaber, Caner'e gittiğini ve kalan eşyalarını da oraya yollamalarını tembihlediğini uğuldayan kulaklarıyla da doğruluğunu kendi içinde tartışırken işitmişti.
Kapı sesiyle ise bakışları önündeki orta sehpaya kaydı, Kaya'nın. Gözleri, kadının görmeye alışkın olduğu kupa bardaklarından birini arıyordu. Ancak o gün, sehpada eksik olan tek şey kadının bardağı değildi. Mermer vazonun içi de boştu. Mutlaka tazelenen çiçeklere dokunan olmamıştı mesela. Telaşla bakışlarını televizyonun çevresini çepeçevre saran kitaplığa odakladı. Kadın tek bir eşyasını dahi bırakmamıştı. Birkaç gün önce başladığı kitabı da yanına almış olmalıydı. Bulunduğu odadaki küçük eksiklikler dahi içine koca bir boşluğu bırakıp kaçarlarken adam oturduğu yerde hareket edemedi. Ne kadının peşinden gidebildi ne de kadının eşyalarını kontrol etmek üzere odalara bakabildi. Oturmaya devam etti, yalnızca. Önündeki bir saat boyunca yapacağı gibi.
Yanılmıştı, Kaya. Ender gitmişti, kendisine göre sağlam nedenleri vardı ve adam, bunları kabullenmek istemiyordu. Ailesini, kızını kaybettiği gibi kadını da kaybettiğini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Same For You
Fanfiction"...bu özlem, adamı korkuttu. Tüm kırgınlıkları, soruları, öfkesi can çekişircesine silik bir çığlıkla içine gömülürken duyduğu özlem adamın istediği bir durum değildi. Kadının olmadığı gibi."