10: yoldaş

4.9K 657 602
                                    

Jimin kendi odasından çıkıp prensi uyandırmak için onun odasına doğru her zamanki gibi yol almaya başladığı vakit, gece düşünmekten uyuyamamanın yorgunluğu vardı üstünde. Gece boyu Yoongi'nin anlattıklarını düşünmüş ve onun hislerini anlamaya çalışmıştı. Henüz tam olarak onun karanlık geçmişini öğrenemese de şu ana kadar öğrendikleriyle bile prensin ne kadar güçlü olduğunu anlayabiliyordu. Çocuk yaşta çok büyük acılarla karşılaşmış olan bu gencin şimdi yalpalaması normaldi elbette.

Jimin bunları düşünüp yürürken prensin odasına geri bırakmak zorunda kaldığı tavşanı da merak ediyor, odadaki tüm eşyaları kemirmemiş olmasını diliyordu.

Ona çok uzun gelen yolculuk, koridorun köşesini dönmesiyle bitecekti fakat önünde dikilen bedeni görünce duraksadı. Saray hanımı Kim, rengarenk hanbokuyla karşısında duruyor, ifadesiz bir suratla kendisine bakıyordu. Jimin hafifçe eğilip onu selamladı.

"Günaydın hanımım."

Kadın alelacele bir günaydınla selamlaşmayı geçiştirirken usul usul yaklaştı. "Prensin odasına mı gidiyorsun?"

"Evet, efendim." Jimin istifini bozmadan konuşuyordu fakat içten içe rahatsız olmuştu. Bu tür bir karşılama her zaman yaşadığı türden değildi. Aklına kötü şeyler geliyordu.

"Seninle bir şey konuşmak istiyorum. Odama geçelim." Kadın, biraz ilerideki odayı gösterdiğinde Jimin'in kafası karışmıştı fakat kafasını sallayıp kadını takip etmeye karar verdi. Birlikte odaya girdiklerinde yerde yarısı yenmiş bir kahvaltı sehpası, çok da süslü olmayan sıradan bir yatak ve pencerenin kenarına yerleştirilmiş bir minder vardı. Minderin üzerinde ise sarı bir ip yumağı duruyordu. Jimin etrafı incelemeyi bitirip kadının gösterdiği yere oturdu.

"Kızlara masayı kaldırmalarını söylemiştim. Seni böyle dağınık ağırlamak istemezdim, kusura bakma."

Jimin önemli olmadığına dair birkaç kelime gevelerken kadın ciddi bir sessizliğe büründü ve dosdoğru genç hizmetkârın yüzüne baktı. Jimin onun ne söyleyeceğini bilmediğinden kafasında korkutucu şeyler kurmakla meşguldü ve kafa karışıklığını dışarı yansıtmamak için çok çabalıyordu.

"Prens gelişim gösteriyor mu, yoksa sadece oyalanıyor musunuz?" Kadın bir anda sorusunu soruverdiğinde Jimin afalladı. Kafasında kurduğu çoğu felaket senaryosu yok olmuştu bu soruyla.

"Kesinlikle gelişim gösteriyor hanımım. Kılıç kullanmada gözle görülebilir bir gelişme kaydetti. Ayrıca bugün de ok talimine başlayaca-"

"Dünkü avda neler yaşandığını biliyorum." Kadın derin bir nefes alıp bıçak gibi sert kelimeleriyle Jimin'in konuşmasını bölerken oğlan afallamıştı. "Yoongi'nin geyiği vuramadığı dedikodusu saraya yayılmış. Herkes onun hakkında kötü şeyler söylemeye devam ediyor. Kralın da Yoongi'nin üzerindeki olumlu düşüncelerini boşa çıkardı bu durum."

Jimin sessizce kadının dediklerini dinleyip kafasını yere eğdi. Yoongi'nin ok kullanmakta iyi olmamasının sebebi Jimin'di. Ona daha erken öğretseydi belki de böyle bir şey asla yaşanmayacaktı. Oğlan kendini çok fena suçluyordu şimdi.

"Bugün yapacağınız ok talimini çoktan yapmış olmanız gerekirdi. İşte bu yüzden prensin seninle geçirdiği vaktin verimli olup olmadığını bu kadar sorguluyorum." Kadın Jimin'e uzun uzun bakıp konuşurken sesindeki sitem dolu ton, Jimin'i daha da kötü etkilemişti. "Ben... Özür dilerim. Prenslerin ok atma alanında bu kadar erken test edileceklerini bilmiyordum. Elimden gelenin en iyisini yapacağım." Oğlan ayağa kalkıp kadının önünde saygı dolu bir şekilde eğildi.

"Ve unutmaman gereken bir şey daha var. Sen onun hizmetkârısın, arkadaşı değil. İşine duygularını karıştırmamalısın. Bu ikiniz için de iyi olmaz. O yalnızca kılıç kullanmayı, oturup kalkmayı, ok atmayı, savaşmayı öğreteceğin biri." Jimin üst bedenini hafifçe kaldırıp kadına baktı. Ne demek istiyordu? Kadın oğlanın bakışlarını görüp açıklamasına devam etti. "Yani ona çiçeklerin anlamlarını öğretmekten daha yararlı işler yapman gerek, demek istiyorum. Bize bir kez daha böyle bir hayal kırıklığı yaşatırsan... Ne olacağını biliyorsun."

scarface, yoonmin ✓Where stories live. Discover now