13. Bölüm: "Kraliçe ve Prenses"

31 1 0
                                    

İyiii okumalaaaar
-

Korku denilen bu illet, düşüncelerimi kör etme potansiyelindeydi. Korku, gözyaşlarına gebeydi. Korku, hayatını altüst edecek derecede sakıncalı bir duyguydu. Korku, sen arkana baktığında önünde bir saniyeliğine gerçekleşebilecek her şeydi.

İki dudağımın arasından çıkan sözlerin geçmişi korkuyla bulanmıştı. Değer verdiğim insanların başına bir şey gelmesi tahmin etmek istemediğim duygular barındırıyordu.

Elimi yavaşça Yiğit'in göğsünden indirdiğim sırada gözlerine takılı kalan gözlerim titreşti. Aralık duran dudakları, şaşkınlığının en saf halini yansıtıyordu lakin gözleri hiç olmadığı kadar yoğun bakıyordu. Yutkundum. Ona bu kadar yakınken aslında bir o kadar uzak olmak ruhumun alevden kafeslerini harlıyordu.

Geri çekildim. Ellerim boşlukta rotasını kaybetmiş gibiydi. Aramızda bu adını koyamadığımız çekim, tam olarak hangi zaman diliminde meydana gelmişti ve çoğalmıştı bilmiyordum ama bu hissettiklerimi yaşayan tek ben olamazdım. Yiğit, bir şey söylemek istercesine aralık duran dudaklarını kırpıştırdığında içeriye kapıyı çalmadan bodoslama giren kişiye gözlerimi çevirdim.

Doğukan, yamulan gözlüklerini düzelterek bize anlamsız bakışlarını fırlattığında kaşlarım hafiften çatıldı. Tamamen Yiğit'ten uzaklaşırken, yüzümün sağ tarafında hissettiğim karıncalanma beni izlediğini anlatmak için resmen yanağımı uyuşturuyordu.

"Kapı çalmak nedir bilmiyor musun sen?" diye sinirle çıkıştığımda, hemen yan tarafımdan gelen kısık gülme sesiyle kaşlarım anında eski haline döndü. Doğru ya, Yiğit'te Koray için aynısını demişti. Ne kadar da benziyoruz öyle değil mi? Birbirimiz için yaratılmışız âdeta!

Boğazımı temizleyerek kafamda dönüp duran kendi sesimi duymazlıktan geldim. Tepkim aşırıya kaçmış olabilirdi. Ne yapacağımı bilemez bir halde orada dikilirken Doğukan'ın şüpheli bakışlarının tek odak noktası olduğum için gerildim.

"Yanlış bir zamanda geldim sanırım," diyerek imalı bir şekilde gözlerimin içine baktı. Ve ekledi. "Neyse, sınıftan çantamı alıp geliyorum. Eve götüreceğim seni. Sende hazırlan bekle dışarda." Kafamı dalgınca sallayarak söylediklerinin altında yatan tehdidi görmezden geldim. Ondan önce davranarak eşyalarımı alıp kaçarcasına revir odasından çıktım. Daha yeni ne yaşanmıştı öyle?

Benim ardımdan Doğukan çıkıp merdivenlere yöneldi. Arkasından bakakaldığım da Sedef ve Koray'ı kapı kenarında dizilmiş bir halde buldum. Kapıdan çıkan beni gördükleri an duruşlarını düzeltip yanıma adımlamışlardı. Yaşlı bakışlarla beni inceleyen Sedef'e tebessüm ederek kollarımı açtım. Dudağı titreyerek hızlıca bana sarıldığında, acıyan bedenimi düşünmedim. Onu, canım acıyor diye geri de itmedim. Sadece uzun zaman sonra edindiğim arkadaşlığın o saf sevgisini tam kollarımda hissettiğim için sıkı sıkıya sardım.

"Özür dilerim, çok sıkı sarıldım. Acımıyor değil mi canın?"

Kızıl saçlarının hoş kokusunun arasından kafamı iki yana salladım. "Hayır acımıyor."

Boynuna doladığım ellerimi birbirine kenetleyerek uzun bir süre sarılı kalmaya devam ettim. İhtiyacım olan tek şeyin sarılmak olduğunu ilk Yiğit'e sarıldığımda fark etmiştim. Şimdi ise Sedef'e sarılmak bu isteğimi tazeliyordu.

"Sanırım kıskandım."

Koray'ın sitem dolu sesiyle tebessüm ederek geri çekilirken, onun Sedef'i benden tek eliyle uzaklaştırıp kollarını bana dolamasıyla, revir odasının kapısının açılması aynı anda gerçekleşti. Odadan çıkan kişiyi tahmin etmek zor değildi, yine de Koray'a sıkıca sarıldım ardından başımı yavaşça omzuna yasladım. Oldukça hoş bir kokusu vardı. Deri ceketinin altından yayılan koku derin bir nefes çekmeme neden oldu. Kokulara karşı zaafım olmalıydı.

Naabot mo na ang dulo ng mga na-publish na parte.

⏰ Huling update: Mar 02, 2022 ⏰

Idagdag ang kuwentong ito sa iyong Library para ma-notify tungkol sa mga bagong parte!

IŞIĞIN RUHUTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon