Kehribar

528 56 165
                                    

Adnan'ın yokluğuna ciddi anlamda iki günden fazla tahammül edemiyordum ve şu an sıkıntıdan patlamak üzereydim. Adnan varken en azından dersler makara geçiyordu ama şimdi boş boş gökyüzünü izliyordum.

Efe ile en son üç gün önce görüşmüştüm. İtinayla benden kaçmasını, beni görünce asla sekmeyen bir şekilde gözlerini devirip yolunu değiştirmesini artık bıraksa inanılmaz rahata erecektim ama farkında değildi. Adnan maçta olduğu için Behlül bana emanetti ve ne zaman yanına insem Efe'nin beni görüp kusacak gibi davranması artık kalbimi gerçekten kırmaya başlamıştı.

Dersin bittiğini duyuran zille yerimden kalkıp tuvalete gittim. Dağılmış saçlarım ve baş ağrım yüzünden kan çanağına dönüşmüş gözlerim beni berbat gösteriyordu. Müdür yardımcısının favori öğrencilerinden biri olduğum için yanına gidip bir derslik uyuma izni alacaktım. Tuvaletten çıkıp alt kata indim ve müdür yardımcısın odasına girdim. Beni görünce yüzü gülen sevgili hocamız halimi görür görmez anlamış olacak ki çekmecesinden ilaç kutusunu çıkarıp masaya bıraktı. Cidden... o kadar mı belliydi?

"Hocam, kendimi iyi hissetmiyorum. Bir derslik yatış izni almak için gelmiştim."

Kurduğum cümlenin berbatlığına kafa yormadım. Kafa yorarsam rezilliğime ağlayabilirdim çünkü. Hoca kafa sallayıp önündeki izin kağıdına bir şeyler yazıp kaşesini bastı ve sıradaki dersin öğretmeni kimse ona bunu vermemi söyleyip birinci kattaki koltuklarla dolu boş odaya gidebileceğimi söyledi.

Kafa sallayıp sınıfıma doğru gittim ve kızlardan birine kağıdı verdikten sonra ders başlayınca hocaya vermelerini söyleyip boş odaya indim. Sahiden, hoca bana anahtar vermediğine göre zaten oda açık olmalıydı.

İçeri girip ardımdan kapıyı tekrar kapattığımda içeride birisinin olduğunu fark etmemiştim. Perdeleri çekili, karanlığın hakim olduğu odaya rahatsız bir sızlanma yayıldığında kaşlarımı kaldırıp benim yatacağım koltuğa baktım. Alnını sıvazlayarak doğrulan kişinin Efe olması cidden hoşuma gitmiş miydi tam emin değildim ama makara geçecek halim yoktu.

"Kalkar mısın?"

Olumsuz anlamda kafa sallamasına karşın bu sefer oflayan bendim. Anlıyorum, benim karşımdayken gıcıklığın dibine vurmazsa içi rahat etmeyecekti ama şu halimi bile görmüyorsa bana diyecek çok bir şey düşmüyordu.

Magnumun meraklı gözleri üzerimde gezinmeye başladığında baş ağrımın verdiği huysuzlukla arkamı dönüp odadan çıkmaya yeltendim. Ancak gerçekten istemediğim ve elimde olmayan bir şekilde baş dönmesi beni tökezlettiğinde bunun iyi bir fikir olmadığını anladım. Efe'nin de telaşla ayaklandığını arkamdaki hareketlenmeden anlamıştım.

"İyi misin?!"

Bana bu soruyu sorma. Hiçbir zaman iyi olmayacağım.

"Evet."

Bir süre toparlanmak adına elimi duvara koyup durdum. Baş dönmem azalmıştı ve az önceye nazaran daha iyi sayılırdım. Elimi duvardan çekip kapıya doğru gidecekken magnumun beni kolumdan tutup durdurması şaşırttı. Sanırım bana bir şeyler borçlu olduğunu hissettiği için şu aciz halime yardım etmeye karar vermişti ama ben ona ettiğim yardımı karşılıksız etmiştim. Bunu anlayamayacak kadar kör müydü yoksa yapısı mı borçlu kalmaya müsait değildi bilemiyordum.

Tamamen irademden bağımsız, Efe'nin beni koltuğa doğru götürmesine izin verdim. Yalan yok, hoşuma gitmişti. Birilerinin benimle ilgilenmesi bir yana, ilgilenen kişinin hoşlandığım insan olması daha da güzeldi. Beni oturttuğu koltuğa uzandığımda elimi alnıma koyup yanan gözlerimi kapatmaya çalıştım. Cidden, ağladığımı sanmasını istemiyordum ama içinde bulunduğum durum bana defalarca orta parmak sunmuştu zaten. Migren kötüydü. Bendeki etkisiyse fenalar fenası...

Ne Olur Bakma Öyle Islak IslakWhere stories live. Discover now