• otuz beş

32.4K 2.3K 9.5K
                                    

- - -

35| Dokunsam, ben dokundum diye devrilecek gibisin

Hizmetli kadın heyecanlı bir şekilde bana eğildiğinde, montumu aldığında ve dudaklarını geren o gülümsemesi eşliğinde "Hoş geldiniz efendim." dediğinde bu eve en son ne zaman adım attığımı düşünüyordum. Aylar olmuştu. Senenin başı mıydı yoksa geçen senin sonu muydu? On ay olmuş muydu? Yoksa daha mı fazla sürmüştü. Son gelişimde üzerimde ince bir kazak olduğunu anımsayabiliyordum ama fazlası yoktu. Bir aile yemeğiydi. Shinhye gelmem için çok fazla ısrar etmişti. Bok gibi geçirdiğim o geceyi çok iyi hatırlıyordum.

O gün bu evden ayrılırken bir daha hiç dönmeyeceğimi düşünüyordum. Bir daha dönme ihtiyacı hissetmeyeceğimi ve hissetmemem gerektiğini ama bir şekilde buradaydım. Bir şekilde hayat yine bana kesin konuştuğum şeylerin tersini yaptırmaya ve yüzüme karşı kahkahalar atamaya devam ediyordu.

Yine de o kadar kötü değil diyordum. Bir yemek sadece, fazlası değil.

Belki fazlasıydı ama bunu şu an düşünerek kendimi daha fazla bunaltmak istemiyordum. Bu yüzden ceketimi verdiğim kadının, sanki yeri bilmiyormuşum gibi beni yönlendirmesine izin verdim. O küçük saray yavrusunun solda kalan geniş koridoruna dönmesini ve köşelere yerleştirilmiş büyük yapraklı yeşil bitkilerle bezeli alanı geçip beyaz çerçeveli cam kapıları açarak içeri girişini izledim.

Yemek odasında son bulunduğumda adlarını bilme gereği duymadığım bir takım akrabalara tahammül etmek zorunda kalmıştım ama şimdi farklıydı. Şimdi Namjoon spor bir takımla birlikte baş köşeye oturmuş gözlüğünün üzerinden bana bakarken hemen yanında kalan eşi onun tam tersi şekilde büyük bir gülümseme ile gelişimi izlerken ayaklanmakla meşguldü. Saniyeler içinde beni buldu. Önümde durarak "Minie," dedi ve biraz çekingen gözlerle kollarını boynuma sararak sıkı bir sarılmaya çekmek istedi bizi. Onu reddetmedim ama muhtemelen beklediğinden daha gevşek ve pek de sarılmaya benzemeyen bir karşılık verdim. Sesini çıkartmadı. Buna çoktan alışmış gibi bozuntuya vermeden çekilerek "Hoş geldin." dedi. "Yemeğe katılmak istediğini duyduğumuzda çok sevinmiştik. Senin için en sevdiğin yemekleri hazırlattım." Gözleri ışıldıyordu. Bunu net bir şekilde görebiliyordum. "Gel, oturalım." Topuk tıkırtıları eşliğinde beni masaya çekmeye çalıştı. "Neden geç kaldın?"

Namjoon'a ve o sarsılmaz ifadesine baktım. Uzun zamandır görüşemiyorduk. Uzun zamandır onun sadece telefondan ulaşan sesini duyuyor ama fazla dinlemiyordum. Gerek duymuyordum ama şimdi karşımdaydı. Bana yakınlaşmak için sevecen ve samimi davranan Namjoon gibi görünmüyordu. Aksine eskisi gibiydi. O şirketin başına geçtiği günlerde takındığı tavır eşliğinde tüm hareketlerimi özenle inceliyor ama kıpırdamıyordu. Ondan hep böyle anlarda nefret ederdim, yine ediyordum.

"İşlerim vardı." diye mırıldandım ama vaktinde geldiğim halde kapının önünde fazla oyalandığımı, içeri girip girmeme konusunda tereddüt ettiğim için geciktiğimi ona söylemedim. Gereği de yoktu zaten. "Çok mu beklediniz?"

"Hm? Ah, hayır, hayır, sadece bir problem olduğunu sandım. İyiysen sorun yok."

"İyiyim." Karşısında kalan sandalyeye yerleştiğimde içeri giren iki hizmetli kadının hızla tabaklara servis yapışını ve aynı hızda odadan ayrılışlarını kısık gözlerle izledim. Tüm o süreçte çıt çıkmayışı tanıdık hissettiriyordu. Bu evin bazı kuralları vardı. Nesilden nesle aktarıldığı bilinen ve bana gerçekten bunaltıcı gelen, boğucu kuralları. Yemek yerken kimse konuşmazdı. Yemek tabakta fazla bekletilmezdi. Eğer sohbet etmek istiyorsan önce o lanet yemeği bitirmeli ve diğer herkesin bitirmesini sessizce beklemeliydin. Odada sadece mide bulandıran şapırtı sesleri ve çubukların tabaklara çarptıkça çıkarttığı takırtılar olurdu. Yemeği bir an önce bitirmek için kendimi kasardım. Gençliğimin her günü bu yemek masasında biterdi. O yüzden olsa gerek kendi evime çıktığım gün akşam yemeğinde deli gibi kendi kendime konuştuğumu çok iyi hatırlıyorum.

cruel : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin