Moulin Rounge

253 28 37
                                    

Bir zamanlar beyaz olduğunu tahmin ettiğim odamızın kapısına gelmiştik.Lobi ya da her neyse oradan beri taşıdım çantalar artık eziyet veriyordu ve vücudum da bu kadar yeter diye tehdit ediyordu beni.Öyle ki dizlerim kırılsa bir daha üzerinde duramayacaktım.Bryce'ta memn uniyetsizliğinin ifadesi olarak elindeki çantaları yere fırlattı ve anahtarı deliğe geçirip kapıyı açtı aynı hızla çantaları kaptı ve ilk gördüğü yatağa fırlattı.Kaşlarımı kaldırmış hızını protesto ediyordum ama hiç oralı değildi.İçerisi genişti.Dış taraf kadar vasat değildi.İki tane beyaz tahta başlıkları olan geniş yataklar vardı,giriş tarafındaydılar.Sağ yandaki duvar kolonu odanın şeklini L biçmi alması sağlamıştı. Sol taraf kocaman bir balkonun kyısındaydı,öyle ki Beverly Hills'teki evlerin balkonlarından farksızdı.Yatakların haricinde yeşil eskimiş koltuk takımları ve yerdeki kırmızı ve kahverenginin karışımı eski,yıpranmış ve tüylü halı birçok şey görüp geçirdiğini anlatıyordu.Duvarlar bejin açık bir tonuydu.Küçük bir televizyon sehpanın üzerindeydi ama hiçte çalışıyormuş gibi görünmüyordu.

Odayı süzmem bittikten sonra geniş balkonun tarafındaki yatağa fırlattım tüm eşyalarımı.Artık hava kararmıştı.Bryce'a baktım.Bavulunun içinden havlu ve duş jeli alıyordu. Gülümsedim,demek ki otel ürünlerini kullanmayan takıntılılaardandı.

"Ne o,bir kaç dakika sonra yaşayacağım sahne seni tatmin mi etti?"

Daha fazla gülümseyerek karşılık verdim.O anda hatırladım.Banyo koridorun sonundaydı ve ben oradan bornozla çıkmak zorunda kalacaktım.Tabii bornoz varsa.O an sıcak bir duştan vazgeçmenin beni ne kadar etkileyebileceğini düşündüm.Ama hayır gün boyunca bunun için yanıp tutuştuktan sonra vazgeçmek yoktu.Düşüncelerim onun hareketlenmesiyle bölündü.Tshirtünü çıkarttı.Sonra ellerini saçlarının arasından geçirdi ve yorgunluğun boynunda oluşturduğu düğümleri çözmek için elini ensesine götürerek ovuşturdu.Rahatlamanın etkisiyle mayışıyor ve gevşiyordu.Bense daha da kasılıyordum.

Bu işlemi bitirdiğinde azabım son buldu.Zor olacaktı,gerçekten onunla aynı odada olmak, fena halde zor olacaktı.Sevimli,kitap karakterleri gibi görününce kendimden nefret ettim ama nihayetinde bende kadındım ve tahrik oluyordum.Ayrıca benim baş karakterim psikopat falan değildi,ya da mafya,o normalliğin içinde anormalliği yaşayacak kadar normal bir insandı.Burada Hollywood filmi çekmiyorduk ya.

Omzunun üstüne attığı eşyaları ile kapıya yöneldi.Sonra hızlıca bana doğru geri döndü.Şaşkınlıktan yavru köpek gibi bakakalmıştım.Hemen toparlandım.Bunu fark edip başını iki yana salladı.

"Hayır Jenny.Ne kadar uğraşırsan uğraş az önceki bakışlardan sonra toplayamazsın.Ama uslu dur oldu mu Orithya? İkimiz için de yeterince zor olacak.İstersen bir festivale dönüştürebiliriz."

Yutkunup kafamı salladım.Sinirli ve gergin bir gülümsemeyle çevirdim bakışlarımı ona.

"Ne demek istiyorsun?"

Anladığım şeyi mi kast ediyordu? Onun için hazır değildim ki.Aksini umdum,tedirgin ifadem ve bakışlarım onun gözlerine sabitlendi.Anlamaya çalışıyordu,çatık kaşlarına rağmen ifadesi yumuşaktı,yatıştırıcıydı.

"O aklımdan bile geçmedi."

Konusunu açmadan tek cümleyle geçiştirdi ve ben ona minnettar kaldım.Kapattığı kapının ardından bakakaldım.O çıkana kadar eşyalarımı ayarladım.Televizyon tahmin ettiğim gibi çalışmıyordu.Balkona çıktım ve inanamadım.Böyle bir yerde,böyle bir balkon,kutupta kelebek gibi bir şeydi.Kocaman bir alan ve mermerlerle kaplı beyaz bir zemin,her tarafta rengarenk çiçekler ve alanın merkezine yerleştirilmiş bahçe mobilyaları.Bu ortamı uçsuz bucaksız gök yüzü ile,ıssız ve gök yüzü kadar uçsuz bucaksız arazinin bütünleşmesi tamamlıyordu.Ses yoktu.Huzur vardı.Gülümsediğimi fark ettim.

Uç ya da DüşWhere stories live. Discover now