Bölüm 1: "Sağanak"

179K 1.8K 440
                                    

Eğer bir şeyler başarmak isterken kendinizden çok şey kaybediyorsanız yanlış yoldasınız demektir. Attığınız adımlar farklı bir yolda, hedefleriniz ise farklı boyuttadır. Sizi boyunduruğu altına alan hayal, hayal değil artık eziyettir.

Kendi kendime eziyet ediyordum.

Gözlerimde biriken yaşları sertçe elimin tersiyle ittim, ağlarsam kaybederdim. Ağlamamam gerekiyordu.

Bu denli ağlamaklı olmamın nedeni tamamen sinirdendi. O kadar güzel CV’im olmasına rağmen resmen staj için beni şirketlere almıyorlardı. Okulun en başarılı öğrencilerinden biriyim ama kahretsin ki almıyorlar işte! Ne eksiğim vardı ki? Aksine öyle çok fazlam vardı ki orasını burasını açarak patronun gözüne girebilmek için çalışan kadınlardan...

Ama bu hayatta kötü olman gerekiyor, bunu öğrenmiştim. Ne kadar kötü olursam o kadar sevilir ve hor görülmezdim. İnsanlara iyilik ile yaklaştıkça tepeme çıkıyorlar ve ben de aptal gibi herkesi kendim gibi sanıyordum. Evet, koca bir aptalım ve bu bana pahalıya patlıyor. Eğer yarına kadar çalışacak staj yeri bulamazsam bu dönemim yanacaktı. Zaten Gaddar İrfan kafayı bana takmıştı elim boş geri dönersem onun için gösteri başlardı.

Tanrım ben ne yapacağım...

Öyle çaresiz, öyle yorgun ve bitkindim ki bütün bedenimi ıslatan yağmura dahi kızamıyordum. Islanmaktan nefret eden biri olarak şu an kuru bir yerlere koşturmam gerekiyordu ama ben dolu gözlerimle yürümeye devam ediyordum. Kafam allak bullaktı, babam bu dönem, sırf staj yüzünden kaldığımı duyarsa beni mahvederdi. Despot iş manyağının tekiydi. Şimdi diyorsunuz ki madem iş adamı, ayarlasın sana bir tane yer! Ama yok, öyle olmuyor. Üniversiteye başladığımdan beri, daha doğrusu onun istediği bölümü okumayı reddettiğim günden beri aramız bozuktu. O, istikrarla Hukuk okuyup Savcı olmamı isterken ben şiddetle ona karşı çıktım ve Dijital Oyun Tasarımı bölümünü okudum.

Lanet inadım başıma neler açıyor.

Ama ne olursa olsun insan sevdiği bölümü okumalıydı. Sevmediğim bir işi yaparak kendi kendimi mahvedemezdim.

Oflaya puflaya evimin olduğu sokağa girdim. Acele etmeden, ağır adımlarla apartmandan içeri girdim ve yürüyerek kendi katıma çıktım. Fakat ben daireme geldiğimde kolları göğsünde sinirle beni bekleyen ev arkadaşım Deniz’i görmeyi tabii ki beklemiyordum. Kaşları çatık, siyah saçları dağınık topuz halinde her an üzerime atlamaya hazır vahşi hayvan edasıyla bana bakıyordu.

“Başlayacağım senin iş görüşmene. Şu haline bak! Hasta olacaksın. Sana dedim ki inat etme, abime söyleyeyim seni bizim şirkete alsın. Yok efendim neymiş torpille girmiş muamelesi yaparlarmış da bilmem neymiş de. İnsanların ağzıyla yola çıkacaksan yolda kalırsın sana söyleyeyim. İçeri gir çabuk, abimle konuşacağım ben. Sende o sırada üzerini değiştir. “

Ben, ağzımı açıp tek kelime dahi edemedim.

Biraz önce ne olmuştu? Dudaklarım aralandı, aralandığı gibi kapandı. Gerçi ona da hak veriyorum kaç günden beri beni kendi şirketine sokabilmek için dil döküyordu. Zaten başka şansım da yoktu.

Onların şirketinde çalışmak istemememin nedeni abisinin tıpkı babam gibi despot yapısı olmasıydı. Birkaç kez karşılaşmıştık ve bana adeta fare muamelesi yapmıştı. Uyuz şey. Babam gibi olduğunu hissettiğim günden beri ondan olabildiğince uzaktım. Bazı kızlar babası gibi adamların yanında olmak isterdi bazıları ise tamamen zıttı. Ailemizi biz seçemiyordum ne yazık ki. Annem, benim aksime pısırık ve babam ne derse tamam diyecek bir kadındı. Beni sevdiğini biliyordum ama asla yanımda olduğunu net bir şekilde bana hissettirmiyordu. Çok bir şey istemiyordum ki! En azından üniversite konusunda arkamda olsaydı içim rahat edebilirdi.
Şimdi kimin ellerine düştüğümde bakın hele. Denizin abisinin! Asla yanında çalışmam dediğim adamın...

Bu dönem mecbur idare edecektim.

Derin bir nefes alıp yanlarımı şişirdim ve sırılsıklam halimle içeri girdim. Islak çoraplarımı çıkarıp elime aldım ve salona, Deniz’e teklifini mecburen kabul ettiğimi söylemek için girdim.

Fakat, görmeyi beklediğim kişi kesinlikle karşımdaki insan değildi. Simsiyah jilet gibi takım elbisesiyle bacak bacak üzerine atmış sert bakışlarını bana dikmiş kişiyi az çok tanıyordum.

Akif Han Erdemoğlu.

YASAKSIN BANA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin