1. Bölüm- On Dördüncü Yaş Günü

67 11 6
                                    

Part 1- Cennet Bahçesi

Emir verildi, bir kişinin daha idam olması gerekiyordu. Acilen idam alanındaki hazırlıklar yapıldı. Suçlu idam alanına getirildi, cellat görevini yaptı. Temizlikçiler alanı temizlerken cellat orayı terk etmedi, edemedi. Herkes gittikten sonra bir köşeye çekildi ve gökyüzüne baktı. Çektiği bu acıya daha fazla dayanamadı ve ağlamaya başladı.

"Ah. Daha ne kadar masum insanların canını alacağım?"

Bir başka lüzumsuz toplantıdan çıkan Bakan bahçeye doğru ilerledi. Artık hayatından sıkılma noktasına gelmiş, daha ne kadar saçma kararlar verebileceğini düşünüyordu. Biraz bahçede turladıktan sonra cellatı yürürken gördü. Eğer kraliçenin isteklerini yerine getirmezse sonuçları biliyordu, kraliçenin emiri her şeyden üstündü. Bahçede bir taşın üstüne oturdu ve gökyüzüne baktı. Ağlamaya başladı, pişmanlıklarıyla beraber.

"Ah. Daha ne kadar şu çocuğun isteklerini gerçekleştirmeye devam edeceğim?"

Ayakkabı ustası artık eskisi gibi sipariş alamıyordu ve bu durum doğal olarak onu üzüyordu. Dükkanı erken kapatıp evine gitti. Kazandığı günlük parasını karısına verdi. Ertesi gün vergi toplamak adına askerler şehri dolaşıyordu. Ayakkabı ustasının karısı biriktirdikleri parayı bir kesenin içine koydu ve askere uzattı.

"Burada kırk akçe var. Yirmi akçe daha almam lazım." Dedi asker. Kadın şaşırdı. Yine mi vergi arttı? Diye düşündü. Yirmi akçe daha askere verdi ve kalan son parası ile alışverişe çıktı. Tezgahtaki yeni fiyatları görünce ağlamaya başladı, karın gurultusu ile.

"Ah. Daha ne kadar açlığımızı bastırmak zorunda kalacağız?"

Lucifenia halkı hiç de mutlu değildi. Yüzünde tek gülümseme olan kraliçeydi, istediği her şeye sahip olan kişi. Yüzünde tatmin olmuş bir gülümseme ile tahtında oturuyordu. Sözleri taht odasının en uç noktasına kadar ulaşıyordu.

"Şimdi, önümde diz çökün!"

***

Sarayın 'Cennet Bahçesi' adını verdikleri kısımda hizmetçiler ve iki uşak temizlik yapıyordu. Kilise çanları sarayın her yanından duyuluyordu. Lucifenia Şehir Merkezi'nde çok büyük bir kilise vardı, öyleki çanların sesini şehrin neresinde olursan ol duyabiliyordun. Saray için de aynısı geçerliydi. Kiliseye göre saray çok uzakta kalıyordu, yine de çan sesleri duyulabiliyordu. Öyleki saraydakiler cep saatlerine bile bakmadan saatin kaç olduğunu söyleyebiliyorlardı. Bu uzun, sarı saçlı uşak için de geçerliydi.

"Aaaah, neredeyse çay saati geliyor." Düşünmeden, öylece söyledi bu cümleyi. Birkaç saat önce başlayan bahçeyi temizleme görevi hala devam ediyordu. Bahçıvanlar bitkileri düzeltiyor, çiçeklerle ilgileniyor, temizlikçiler mermerleri ve heykelleri temizliyordu. Ancak bahçe o kadar büyüktü ki bu sayı ile temizlemek zordu, ayrıca görevli sayısının azaldığı da bir gerçekti bu yüzden artık uşaklar da temizlik görevine katılıyordu. Sarı saçlı uşak daha çok kişinin onlara yardım etmesini istiyordu ancak akşama büyük bir parti vardı bu yüzden kalan görevliler balo salonunu hazırlıyordu. Uşağın dileği gerçekleşmeyecekti çünkü herkes her zamankinden daha meşguldü. Uşağın yanında temizlik yapan bir diğer uşak aniden ağlamaklı ve yorgun sesiyle konuşmaya başladı. "Aaaaaaah! Cidden çok yoruldum. Hey Allen!" Chartette sarı saçlı uşağa sesleniyordu. Ona 'artık yeter' der gibi bakıyordu. "Allen şu görünmeyen köşeleri atlasak ne olur ki? Sonra kalan yerleri yaparız ve bitmiş gibi yaparız, anlarsın ya?" Allen Chartette'ya katılmak istiyordu çünkü o da çok yorulmuştu. Ancak görevleri vardı ve yapmak zorundalardı. "Biliyorsun ki bunu yapamayız. Bahçenin yarısını bile anca temizleyebildik. Ayrıca Leydi Mariam her yeri pırıl pırıl yapmamızı söylemedi mi? Diğer ülkelerden gelecek pek çok soylu konuğumuz olacak. Her şey iyi görünmeli. Bir hata olursa ne olduğunu biliyorsun." Diye onu azarladı. Leydi Mariam baş hizmetçidir. Tüm hizmetçileri o yönetir ve bu iki uşağa bahçede çalışma görevini de o vermişti, yani onlardan sorumlu olan kişi oydu. Eğer temizliğin doğru yapılmadığını fark eder veya öğrenirse ertesi güne mutlaka çok daha zor bir iş verirdi. Veya sadece azarlanarak zor işlerden kurtulabilirlerdi. Bunu Chartette da çok iyi biliyordu, yine de Allen'e direniyordu. "Ama küçücük, minnacık görünmeyen bir yer kirli kalırsa bunu fark etmez, anlarsın ya? Parti akşam yapılacak ne de olsa." Allen onu ikna etmeye çalışıyordu. Karşısındaki kız gördüğü en tembel uşaktı. "Bugün kraliçenin doğum günü, Leydi Mariam her zamankinden daha da hassas ve dikkatli, yani herhangi bir hataya izin vermeyecektir. Yani eğer anlar-" Chartette Allen'in sözünü kesti, "Tamam, tamam. Anladım." Dedi bıkmış bir şekilde. Durumu kabullenmiş gibi görünüyordu ve tekrar temizliğe başladı. Allen onun mızmızlanmasını çok iyi anlıyordu, sonuçta onlar kraliçenin yanında çalışan uşaklardı, temizlik yapmak görevleri değildi. Aslında bahçe temizleme görevini de Chartette istemişti çünkü diğer kızlara göre hem daha güçlü, hem de fazla sakar. Mutfakta yardım edemezdi, mutlaka camları kırardı, her zaman olduğu gibi, balo salonunu hazırlamakta yardım edemezdi, güçlü yapısı ve sakarlık birleşince felaket ortaya çıkıyordu. Bu yüzden Allen şikayet etmesine anlam veremiyordu, hiç yoktan ona uygun bir iş vardı. Ayrıca onun işini denetleyecek kişi de Allen'di. Çocukluklarından beri birbirlerini tanıyorlardı, o yüzden beraber geçirdikleri ve atıştıkları zaman çok oluyordu. Son zamanlarda Allen Chartette'yu uşak olmaya uygun görmüyordu. Ancak Chartette'nun enerjik ve neşeli kişiliği kraliçe tarafından takdir ediliyordu ve kraliçenin onu uşak olarak seçmesindeki nedenlerden biriydi. Uşak olabilmek için yetenek, zeka, nezaket önemli değildi, kraliçe tarafından takdir edilmek yeterliydi. Abartı olmaz, kraliçenin takdirini almak, hayat ve ölüm arasında yer alıyordu. Majestelerini memnun edememek, hayatta yapacağınız en büyük hata demektir, bu dünyada bir kafaya ihtiyacınız yok demektir. Bunu saraydaki herkes çok iyi bilirdi. Giyotinde başını kaybetmek, bu bahçedeki çok korkunç ancak çok sıradan bir olaydı. Bundan önceki ayda toplam on yedi kişi giyotine gitti, ondan önceki ay ise yirmi sekiz kişi. Saraydaki iş gücünün azalmasının nedeni de buydu. Kıyafetine bir şeyler dökmek, kazara çarpışmak, hatta göz teması kurmak, majestelerinin hoşuna gitmeyen her şey giyotine gitme nedeni olabilirdi. Onun için kendisi olmayan diğerleri ile oyuncak, hayvan arasında bir fark yoktu. Hepsi onun oyuncakları olduğu için istediği gibi kullanabilirdi. Heykelleri temizlemeye devam ederken Chartette telaşla birden bağırdı, "Aah! Allen, oh kahretsin! Başımız belada, anlarsın ya?" Allen hemen ona baktı, "Ne? Yoksa yine heykeli mi kırdın?"

Kötülüğün HikayesiWhere stories live. Discover now