İnşirah

8.9K 423 26
                                    

Arkadaşlar öncelikle merhaba bölümü okumaya başlamadan sizlere şunları söylemek istiyorum Benim hikayelerimin çoğunluğunda ki bu genelde dönem, köy hikayelerini kapsıyor çok çok büyük atraksiyonlar büyük olaylar kavgalar, kıskandırmalar beklememenizi önemle rica ediyorum oldum olası aşırı dramı, kargaşayı seven bir insan olmadım daha geçen gün okuduğum bir hikayeden esinlenerek söylüyorum ki bazıları edebiyatı parçalara ayırıp üzerine çıkıp tepiniyor. Sanırım ben bunları yapanlardan olmayacağım

O zaman şuraya güzel bir bölüm bırakırken bırakmış olduğum türkünün azıcık hikâyesinden de bahsedeyim bu bölüm sizlere Elif ve Hasan'dan da küçük de olsa sahneler bıraktım türkü Hasan ve Elif'in hikayesini acı bir şekilde anlatıyor ben çok çok etkilendim Bu türküden.
Sizlerinde beğeneceğinizi umuyorum bu türkü Elif ve Hasan'a onları bu acı içindeki hikayeye inat kavuşturalım mı ne dersiniz

Hava soğukçaydı. Samanlığın yanı başında bir horoz avaz avaz ötüyor, uyku uyutmuyordu.
Mavimsi sabah aydınlığı bütün deliklerden içeri süzülünce Zeynep yavaşça kalkıp yanında uyuyan kocasına baktı. İçi gidiyordu sevdiğine huzurla uyuyan heybetli bedenine dokunmaya kıyamadı. Aydınlanan havayla şaşalayıp yataktan çıktı. Ezanın sesini bile duyamayacak kadar derin uyumuştu.

Üzerindeki geceliği çıkarıp üzerine dolaptan kahverengi çiçekli fistanını giyip oyalı yazmasını başına bağladı. Odadan çıkıp hızlı hareket ederek abdestini alıp odaya döndü. Sevdiği hala derin uykudaydı. Sessizce yatağın yanından seccadeyi alıp namazını kıldı. İçindeki huzur ile başındaki yazmasını düzeltip odadan çıkmadan dolaba yaklaşıp kocası için kıyafet hazırladı. İçini bir hoş eden siyah şalvarı çıkardı ilkin. Sonrasında üzerine beyaz keten bir gömlek çıkardı. Yanına kumaş yeleği, siyah ceketi ve kaynanasının babasından yadigar köstekli saati koydu eli ile dokunarak sevdiği kıyafetleri yatağın kenarına koyup odadan çıktı.

Gün daha yeni doğuyor insanlar daha yeni uyanıyordu . Zeynep indiği tahta merdivenlerden ilkin avluya çıkıp etrafı kolaçan edip temiz havayı içine çekti.

Açık hava Zeynep in hoşuna gidiyor, kendine yakın, candan bir insan olarak görüyordu. Güneş doğmuştu. Üzerinde uykulu bir mahmurluk alçaktan süzülüyordu.

Evin arkasındaki samanlığın yanındaki kümesteki tavukları dışarı salarak yemledi. Folluktaki taze yumurtaları alıp evin yolunu tuttu. Eri her an uyanabilirdi. Koyduğu çay suyu kaynarken taze domatesleri doğrayıp üzerine gelirken topladığı mis kokulu reyhanlardan doğradı . Köy peynirini doğrayıp bakır tasa koydu. Kaynayan çay suyundan, tuzlu peynirin tasına koyup bekletti. Çıkardığı bal kaymak ve pekmezi siniye dizip örtünün arasından ekmekleri çıkardı. Folluktan aldığı yumurtaları tereyağına kırıp siniye koydu büyük bir özenle hazırladığı kahvaltısını götürüp sofrayı kurdu

Mustafa henüz odaya gelmediği için sofrayı kurup bekledi. Dün gece söyledikleri ağlatacak kadar dokunmuştu yüreğine ve anlamıştı ki, Mustafa tüm bunları tatlı bir yürek çarpıntısıyla söylemişti.

Bu sözleri duymak garibine bile gidiyordu. Kendi kendine, ne garip, demişti, kendimi onun ışığında görebilmem gerekliymiş. Yüreğimdeki umudun yeşermesi için

Zeynep hazırladığı kahvaltıyı tekrar tekrar düzenleyip Eksik gedik var mı diye kontrol ederken kapı gıcırdayarak açıldı. Mustafa tüm heybetiyle odaya girip kapıyı örttü.
Zeynep'in Hülyalı bakışları Mustafa'nın üzerinde gezindi. Sabah hazırladığı kıyafetler kocasının üzerindeydi. Zeynep kendisini Mustafa'nın kadını gibi hissetti. Karısı olarak işini görmeye aşını pişirmeye başlamıştı. Mustafa kurulan sofraya parlayan gözlerle bakıp, sofraya kuruldu. Zeynep kocasının ince belli bardağına çayını koyup yanına oturdu.

Mavi ve Beyaz (Umut Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin