Kusuruyla Sevmek

7.7K 382 25
                                    

Zeynep başındaki düşmek üzere olan örtüsünü düzeltip derin bir nefes verdi. Sabah, eri daha gün yeni doğarken evden çıkıp ilçeye gitmişti. Merakı ağır bassa da iki kelam da sualini soramamıştı.Kocasının evden gitmeden dudaklarına bıraktığı busenin tadı dudaklaronda yerini almıştı. Kendini mutfağa atmış akşam için aş hazır edip kendisini oyalamak için bir uğraş içine girmişti.

Patatesi soymaya başladı. Aklında binbir türlü düşünce ile bakışı bir an boş bulundu ve yamuk sebzenin zaten zor laf anlayan dengesini tutturamadı. Kesilen eli ile patatesi leğene atıp sinirle kalktı. Vakit öğleni bulmuştu.

"Ahh bir bu eksikti. Amma bu da beni bulur." Kanayan parmağını suya tutup emdi. Gözleri dolmuştu. Şuncacık yaranın acısına değil elbet. Derdi sabahtır nerede olduğunu bilmediği kocasıydı.

"Eşşek başıyım ya ben bi nereye gideceğini varıp söylemeden gidiyo."

Sinirle söylenerek işine geri dönerken mutfağın girişinde avını izleyen kocasından habersizdi. Mustafa, karısının her hareketinde açılan göğüslerine çıplak boynuna ilgiyle bakıyordu.

Zeynep daldığı hülyadan uyandı. Birdenbire ürperip irkildi. Bir an heyecanlı bir ifadeye bürünen yüzü, sonra tekrar eski mânasız hâlini aldı.

Gözlerinde olan parıltı söndü. Sonra uysal bir edâ ile başını eğdi. Aklında kocasının bedenine ettikleri dolanırken kendini kaybetmişti öyle vakti .Leğendeki patatesleri kestiği parmağına rağmen soyup doğradı. Doğrulup altını yaktığı ocağa büyük tencereyi koyup soğanları döküp pembeleşene kadar kavurup hazır ettiklerini tencereye döküp harmanladı.

Bedenini saran kollar ile irkilip arkasını dönmek istedi. Lâkin kocasının arsız elleri göğüslerini avuçlayıp sıkınca bedeni dokunuşun etkisiyle durduğu yerde titredi. Ocaktaki yemeği kendi haline bırakan Zeynep meftunu olduğu kocasının etkisinden çıkıp önünü döndü. Gözleri tehlikeli bir biçimde parladı. Kocasına boyun eğmiyordu.

"O nasıl bakış kadın, düşmanını mı gördün?"

Zeynep kocasının muzip sesiyle yumuşamadan cevap verdi:

"De hele neredeydin Karacadağ'ın Ağa'sı ? Sen beni eyice dışarda beklettigin adamlarından belledin karınım ben senin!"

Mustafa bir köyü dize getirip onca adama iş yaptırır, köylüyü kollardı da karşısındaki dilli karısına ne edeceğini bilmezdi. Açıktaki mis kokulu gerdanında bakıp iç çekti zira aklını çeliyordu. Karısının dilinden dökülen suali bile unutmuştu.

"Cevabın yok mu ağam karına?"

Mustafa aklındaki düşüncelerin gidişatı ile karısının sitemli sorularını birbirine karıştırmıştı burada biraz daha fazla kalırsa işler hiç iyi yere gitmeyecekti.

"Yemeğin altını kapat hele avluya gel."

Zeynep, kocasının dediğini yapıp nazlı bir edayla önünden geçip avluya çıktı. Ne işvesi bitiyordu ne cilvesi. Mustafa kadının atığı adımları takip edip avluya çıktı. Aklındaki düşünceler değişmeyecekti belliydi.

Karısının kurulduğu tahtaları cilalanmış sandalyenin karşına oturup karısına baktı. Yeşil gözleri ışıkta parıldıyordu.

Mustafa başını gökyüzüne kaldırdı. Turnalar hızla uçuyor, hüzünlü hüzünlü bağırıyor, sanki birlikte uçmaya, çağırıyorlardı. Bakışları gökyüzündeyken:
"Ne edecem ben senle al gelincik ne akıl bıraktın ne dert?"

Zeynep duyduklarına sevinse mi yoksa kocasının başının etinimi yese bilemedi.

"De hele ben ne edecek senle, ipini bıraktığımda başka diyarlara göç edecen deye ödüm kopuyo."
"O nasıl laf al gelincik evim burada karım burada nere giderim ben onları koyup?"

Mavi ve Beyaz (Umut Serisi 2)Where stories live. Discover now