~15~

1.2K 99 139
                                    

Hazırlanıp kapının yanındaki camdan dışarı baktığımda kapının önünde sarı saçlı bir çocuk bekliyordu. Aynada son kez kendime bakma rutinimi gerçekleştirip kapıyı açtığımda açılma sesiyle birlikte sarı saçlı çocuk bana doğru dönmüştü. Chris hyung?

Kapıyı çekip yanına doğru kaşlarım çatık bir şekilde ilerledim. Saçlarını sarı yapmış olmasını beklemezdim ama yakışmıştı da.

Yanına geldiğimde hala çatık kaşlarla saçlarına bakıyordum o ise bunu fark etmiş gülümseyerek saçlarını karıştırmıştı.

"Beğendin mi?"

"Şey evet yani yakışmış."

Teşekkür ettikten sonra sessizce yürümeye başladık. İkimizin de elleri cebinde ilerliyorduk. Konuşmayı kafeye mi erteliyordu? Yüzüne baktığımda kafasının karışıklığı yüzüne de yansımış, kaşları çatık bir ifadeyle kaldırım taşlarına bakıyordu. Önüme dönüp kafamı gökyüzüne kaldırdım.

"Konuşmadan mı ilerleyeceğiz?"

Bana bakıp gülümsediğini hissetmiştim. Bir yere çarpmamak için gökyüzünden bakışlarımı önüme çevirdim. Ona doğru bakmıyordum.

"Yani ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Haklı olduğun için elimden özür dilemekten başka bir şey gelmiyor."

"Ahh bu da bir şeydir. En azından sebebini biliyorum artık."

"Gerçekten özür dilerim Lix. Amacım tamamıyla kardeşimi korumaktı."

"Kardeşin kendi arkadaşlarını kendi seçebilir hyung. Tamam kötü şeyler yaşamışsınız ama o zaman Jisung küçükmüş."

"Yani ama bilirsin. Ne kadar büyürsen büyü sen benim gözümde bir bebeksin olayı?"

"Onu söylemesi gereken Bay Bang değil mi kkk?"

Kıkırdadığımda o da kıkırdamıştı. Çok geçmeden tekrar konuşmaya başladı.

"Haklısın. Tekrar tekrar ve tekrar özür dilerim Lix."

"Tamam affediyorum seni. Ama bir şey var. Kahvelerimizi alıp nehrin kıyısında yürüsek?"

"Tabi, sen nasıl istersen. Beni burada bekle alıp geleyim öyleyse."

Ne istediğimi bile sormadan içeri girmişti. Ben dışardan ona bakıyorken o bana göz kırpmış, utanıp arkamı dönerek onu beklemeye başlamıştım. Birkaç dakikanın ardına bakış açıma giren çilekli milkshake ile kafamı kaldırmıştım.

"O gün kafede de milkshake içince yine ondan alırsın diye düşündüm."

Gülümseyerek yürümeye devam ettik. Bu sıralar hayatım çok garipti. Kavga ederek başlayan aile ilişkilerimiz düzelmişti, hem de ne düzelme! Şimdiyse kişisel ilişkilerimi düzeltiyordum. Birkaç hafta öncesine kadar biri bunları bana dese güler geçerdim, ciddiye bile almazdım heralde.

"Ee Felix?"

"Hm?"

"Neler yapıyorsun? Okul hayatı falan."

"Dediğim gibi çok arkadaşım yok zaten. Genelde Seungmin ve Jisung ile takılıyorum. Derslerim de gayet iyi. Bu kadar."

Konuşmayı kesip yüzüne baktığımda sanki o da benim ona sormamı bekliyordu. Ben de aramızı düzeltmeye çalışıyoruz ve tabi tanışımaya çalışıyoruz diye ona sormuştum.

"Senin hyung? Yani üniversite hayatı nasıl?"

"Çok iyi. Bay Kim'in dersinden kalacağım diye korkuyordum ama eğitim konusunda çok anlayışlı. Beni de ders konusunda sevdi bence. Sürekli övüyor kkkk."

Kıkırdayıp başımı yere eğmiştim. Elimdeki milkshake de bitince oyalanacak başka bir şey arıyordum.

"Ee nelerden hoşlanıyorsun?"

"Dans etmekten hoşlanıyorum. Ama abim daha çok seviyor. Dans eğitimi veriyor, aynı zamanda da dansla ilgili bir bölümde okuyor. Başka nelerden hoşlanırım? Hm... Renkli şeylerden? Odam rengarenk, her yerden başka bir renk çıkabilir. Korece öğrenmekte zorlanıyorum, ama çalışmaktan zevk alıyorum. Sonra... bu bir hoşlantı değil ama çok güzel masaj yapabiliyorum... Aklıma gelen bunlar."

"Anladım. Rengarenk olduğun belli." diyerek üzerimdeki pastel renklerin karışımından oluşan sweatshirtü gösterdi. Ben de kıkırdadım.

"Sormadın ama söyleyeyim. Ben de müzikten zevk alıyorum. Jisung stüdyo odayı gördüğünü söyledi. Rahatlamak için kendi kendime bir şeyler deniyorum. Her yerim siyah, beyaz ve grilerle dolu. Aslında Changbin de öyle. Her neyse."

Gülümseyerek yakınımızdaki bir banka doğru yaklaşıp oturdum. O da peşimden yanıma oturmuştu. Öylece birbirimizin yüzüne bakıyorduk.

"Büyük bir burnun var hyung." diyerek kıkırdamıştım.

"Evet büyük bir burna sahibim haha!"

Biraz bekledikten sonra üzerine bakmaya başladı.

"Başka ne büyük biliyor musun?" dediğinde kahkahayı patlatmıştım. Başta ne olduğunu anlamamıştı fakat sonra o da kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Kendimi durdurabildiğimde konuşmuştum.

"Duymak istediğimi sanmıyorum hahaha!"

"Hey ayaklarım diyecektim!"

Gülmeyi bitirdiğimizde birbirimizin yüzünü incelemeye devam ediyorduk. Yüzü gerçekten çok güzeldi. İşaret parmağını yanaklarımda gezdiriyordu.

"Çillerin var. Ve sen kapatmışsın?"

"Onlardan hoşlandığımı çok söyleyemem."

Birbirimize gülümsediğimizde yanağındaki gamzesi tekrar ilgimi çekmişti. Ne kadar seksi gözükürse gözüksün, gülümsediği an şirinleşiyordu.

"Gülümsemen çok hoş."

"Teşekkür ederim?"

Gülerek verdiği cevapla içimden düşündüğümü sandığım şeyi aslında dışımdan düşündüğümü sandım. Bunu bahane edip eve gidelim diye ayağa kalkınca kolumdan tutup çekerek oturmamı sağlamıştı. Hafifçe yaklaşarak "Senin gülümsemen de çok hoş." demesiyle utançtan ne yapacağımı şaşırmıştım. Geri gitsem yere düşecektim. Ama dibimdeyken de... UTANIYORDUM!

Aklıma gelen ilk şeyi yaparak ayağa kalkmıştım. O ise gözlerini kapatmış burnunu tutuyordu. Onu takmamaya çalışarak ilerledim.

"Eve gidelim artık, babam gelmek üzeredir."

Peşimden bir kıkırtı ve adım sesiyle geldiğini anlamıştım. Çok sıcak mıydı ne?

Fight With Love ~Chanlix✅Where stories live. Discover now