On Üç.

3.9K 184 45
                                    

"Bu hayattaki en korkunç şey ne, biliyor musun? Geride kalanlar hep söyler; keşke bilseydi sevdiğimi."

Gözünden bir damla yaş daha süzülürken, başını eline dayayarak, öylece uyuyan adamı izlemeye devam etti genç kadın. Bir zamanlar duyduğu bu sözler, sürekli zihninde yankılanırken, içi pişmanlıkla yanıp kavruluyordu. Elini, günlerdir komada olan Ali'sinin kalbinin üzerine koydu. En azından kalbi hala atıyordu ve Ali'den her zaman umut etmesi gerektiğini öğrenmişti. Ali hep öyle yapardı, o umudunu asla kaybetmezdi. Şu an sevdiği adamın kalp atışlarını hissedebildiğine göre, hala umut var demekti.

Kapı sesini duyduğunda bakışlarını oraya çevirdi. Ferman Hoca usulca içeri girerken, Nazlı göz ucuyla onu süzdü ve bakışlarını tekrar Ali'ye çevirdi. Ferman Hoca'nın da ondan bir farkı yoktu, ikisinin de gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. Diğerleri de gelmiş, camın arkasından Ali'yi izliyorlardı. Ferman da bir sandalye çekip, Ali'nin başucuna oturarak, gözlerini günlerdir uyuyan kardeşine dikmişti.

"Ne yapacağız?" dedi Nazlı çaresizce. "Uyanmıyor." diye ekledi gözyaşları akmaya devam ederken. On gündür yaşadıkları en korkunç filmden daha kötü, en kötü kabustan daha korkunçtu.

Daha Adil Hoca'nın, babalarının ölümünün şokundan çıkamadan sevdiği adam gözlerinin önünde intihar etmişti ve on gündür komadaydı. Uyanıp uyanmayacağı bile belli değildi.

"Yapacak bir şey yok, uyanmasını bekleyeceğiz." dedi Ferman titreyen sesiyle.

Ali'ye bağlı olan kablolarda gezdirdi gözlerini. Beyin fonksiyonlarını test eden makinenin kablolarına takıldı gözleri. Eğer o makineden kötü bir sinyal alırlarsa, ne yapardı hiç bilmiyordu. Kötü ihtimalleri düşündükçe, kardeşinin bu yataktan kalkamayacağını düşündükçe, aklını kaybedecek gibi hissediyordu. 

"Yapılacak şey belli." dedi aniden içeri giren Vuslat. Konuşmaları duymuştu. "Ali'yi palyatif bakım servisine alacağım." diye ekledi yanlarına yaklaşırken. Nazlı'nın gözleri şokla irileşirken Ferman öfkeyle kaşlarını çattı.

"Ne demek palyatif bakım servisine alacağım? Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin, Vuslat Hanım?! Orada iyileşmesi mümkün olmayan ve son anlarını yaşayan hastalar yatıyor! Ayrıca ben Ali'nin doktoruyum ve umudumu kaybettiğimi söylemedim. Ali, yoğun bakım servisinde kalacak!"

"Sen yine umutlan ama yani yoğun bakım servisini de meşgul etme! On gün oldu, değil uyanmak tepki bile vermiyor. Bu durumun nasıl devam edeceği belli. Hayat devam etmek zorunda yani burası da bir müessese!"

"Sen nasıl vicdansız-" Ferman öfkeyle bağıracaktı ki Vuslat, "Hadi arkadaşlar." diyerek sözünü kesti.

Yanında getirdiği hemşireler, Ali'nin bağlı olduğu makinelerin kablolarını sökerken, güvenlikler de Ferman ve Nazlı'yı tutuyordu. İkisi de Ali'yi göndermemek için çırpınırken, güvenlik ve hemşireler üzgün bir bakış attı. Onlar da bunu yapmayı hiç istemiyordu ama Vuslat Hanım onları da işleriyle tehdit etmişti. Ferman, Ali'nin sedyesine yapışarak onu sarsmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu.

"Ali beni duymak zorundasın şu an, Ali beni duymak zorundasın! Duydun mu beni?! Adil Hoca'n ile alakalı bilmediğin çok şey var, Ali!" Güvenlik onu sıkıca tutarak, sedyeden ayırmıştı. Kurtulmak için çırpınırken bir yandan da bağırmaya devam ediyordu. "Beni duyman lazım, Ali! Ali, beni duymak zorundasın Ali! Adil Hoca'n hakkında bilmediğin şeyler var!"

Ali'nin sedyesi yoğun bakımdan çıkartıldığında Nazlı bir kapıya, bir de az önce Ali'nin yatağının olduğu yere bakıyordu şaşkınca. Gözyaşları durmuyordu. Vuslat'ın bu kadar kalpsiz olduğuna inanamıyor, Ali'ye yaptıkları yüzünden ona çok büyük bir öfke duyuyordu. Ferman da olduğu yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başladığında, Nazlı'nın ağlaması da şiddetlenmişti. Ali'nin artık uyanmayacağı düşüncesini kabullenmek istemiyorlardı, ancak böyle bir ihtimal gerçekten de vardı ve bu ihtimalin gerçek olacağını düşünmek bile içlerini acıyla yakıp kavuruyordu.

tek bölümlük sahneler | alnaz | #mucizedoktorWhere stories live. Discover now