BÖLÜM 8

1.5K 104 4
                                    

Öteki Dünyalılar & ''ARKLEAS''

   Deniz bugün görünmüyordu. Her yeri beyaz bir duman kaplamıştı. Sis o kadar yoğundu ki yerden metrelerce yüksekte olan fil dişi kulenin penceresinden bile görünen tek şey bembeyaz bir sisti. Kubbe şekline benzeyen pencerenin üst yuvarlak kısmı neredeyse tavandan başlıyordu. Yere kadar uzanan açıklığı, yine yerden yarım metre kadar yüksekte olan bir duvar kesiyordu. Oldukça büyük olan bu pencereyi tüm varlığıyla kapatmış olan Kral Arkleas göremediği denize bakıyordu.

Kimine göre bu pencereden dışarı bakmak ölümle eş değerdi. Çünkü bu pencereden düşen herhangi bir şeyin parçası dahi bulunamazdı. Fil dişi kulenin her yeri kuvars denilen parlak taşlarla kaplıydı. Bu cam görüntüsü veren taşlar adeta keskin bir kılıç gibi katbekat kuleyi sarıyordu. Bu kılıç gibi sivri taşlar pencereden düşen birini yeri boylamadan öldürüyordu.

Kral Arkleas'ın kulesi ülkesinde tek yüksek yapıydı. Eğer kuleden çıkmayacaksa genellikle bu odada, bu pencerenin önünde geçirirdi vaktini. Kule denizin içinden yükseliyordu. Pencereden aşağı bakan biri rahatlıkla kulenin temellerine vuran haşin dalgaları görebilirdi.

Yüzü pencereye dönük olan Kral Arkleas odaya giren birine tam anlamıyla 'Hakim' olduğunu, yerde sürünen siyah pelerinin sardığı geniş omuzlarıyla gösteriyordu. Sırtının dönük olması odaya giren kişi için iyiydi aslında. Çünkü önünü döndüğü an karanlık yüzü ve alev alev yanan gözleriyle insanı oracıkta korkudan öldürebilirdi. Kralın içinde insani duygular kalmamıştı. Sevgisizlik kalbini söndürmüştü geçen yüzyılda. Sadece hayvanlarıyla vakit geçirdiğinde o garip gözlerinde belli belirsiz bir parıltı olurdu.

Halkının genelinde lanetlenmeden önceki insani duyguları körelmişti. Ama hiç biri kral kadar umutsuz vaka değildi. Kralın insanlığı ve canavarlığı arasındaki çizgide tutan tek kişi kralın sağ kolu Damon'du. Damon insani duygularını büyük ölçüde hala içinde yaşardı. Öteki dünyalıların en merhametlisiydi. O duyguları lanetine, çirkinliğine rağmen içinde tutmayı başarmıştı. Damon  kralın şansıydı. Herkes Kral Arkleas'ın öfkesinden köşe bucak kaçarken, o sakinliğiyle onu durdurmanın bir yolunu bulurdu. Damon adı gibi sadıktı. Kral Arkleas'la lanetlenmeden çok önce tanışmışlardı. Çocukluktan gelen bir bağları vardı. Lanetlendiklerinde, kral olduğunda, dünyaya geldiklerinde hep beraberlerdi. Kralın emir eri gibi görünsede Damon kralın olmayan kardeşi gibiydi.

Damon, kralın halkı gibi severdi ve sayardı kralını. Halkı tüm korkunçluğuna ve zalimliğine rağmen sevgilerini yitirmemişlerdi krallarına karşı. Çünkü lanetlendiklerinde yaşayamaz hale gelmişlerdi. Ve kral onları dünyaya getirerek ölümden  kurtarmıştı. Evleri, işleri, aşları vardı. Hepsi kral sayesindeydi.

Damon kemerli tavanından dolayı tünel gibi görünen uzun koridordan yürürken krala vereceği haberi düşünüyordu. Kralın koruyucuları Greerler kapıda dimdik duruyorlardı. Damon'u görür görmez kapının önünden çekildiler. Damon deri yeleğinin üzerindeki hayvan derisi kemerini düzeltti ve içeri girdi. Arkası dönük olan krala baktığında kasılmış omuzlarıyla karşılaştığında yine sinirli olduğunu anlıyordu. Pencerenin önündeki ağaçtan yapılma oyma masaya yaklaşarak konuşmaya başladı.

''Kralım emirleriniz üzere 20 kadın insanların adasından alındı ve buraya getirildi.''

Kral arkasını dönmeden sert bir şekilde cevap verdi. ''Çok geç kalınmış bir sonuç bu Damon. Seni dinleyip beklememeliydim. Bedel hemen ödenmeliydi!''

''Kralım kadınların kendi istekleriyle buraya getirilmelerini istedim sadece. Tüm çabam gönüllü insanları almaktı.'' Dedi Damon tüm sakinliğiyle.Hızlıca dönüp elini masaya vuran kralın yüksek sesi karşısında da aynı sakinliğini korudu Damon.

KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now