dinner

1.2K 99 193
                                    

Mi-rae elindeki kepçeyi salladığında etrafa karıştırdığı çorbanın suyundan sıçradı. Sıçrayan sulara bakarken derin bir nefes aldı. Kepçeyi tencereye bırakıp tezgahtan aldığı havlu kağıtla ıslattığı yerleri silerken kendine söyleniyordu.

Chan tavadaki sebzeleri karıştırırken onun bu haline güldü. "Hep böyle sakar mıdır?"dedi bana bakarken.

Koto derslerinin yoğun olmadığı bir dönemde olduğu için ailesini ziyaret etmeye gitmişti, Mi-rae de bu fırsatı değerlendirip Chan'i yemeğe çağırmıştı çünkü bu gidişle hiçbir şeyi başaramayacağımızı düşünüyordu. Bahsettiği şeyleri başaramamak konusunda bana hava hoştu çünkü başarmak istediğim tek şey iletişimimizi koparmaktı.

"Galiba misafir geldiği için heyecanlandı."

Elindeki havlu kağıtları çöpe atıp eliyle Chan'i gösterdi. "O da artık bu evin bir parçası, onu dışlayamazsın."

Aslında dışlamam gerekiyordu. On gün sonra bu eve bir daha gelmeyecekti bile, buranın bir parçası olamazdı. En azından öyle olduğunu kabul etmemeliydik.

Chan ocaklardan birinde duran tencerenin kapağını açıp kontrol etti. "Seul Jiin ıspanakları sudan alman lazım."

Oturduğum yerden kalkıp Chan'in yanına geçtim. Tencereyi alıp lavaboya bıraktım. Suyu açmak için musluğa uzandığımda ikisi de aniden bağırdı.

"Ne yapıyorsun?" dedi Mi-rae ben onlara şaşkınca bakarken.

Ispanaklara ve musluğa baktıktan sonra terkar onlara döndüm. "Soğuması lazım demiştin."

Chan elindeki tahta kaşığı bırakıp yanıma gelirken gülüyordu. Tencereyi alıp lavaboya eğerek içindeki suyu boşalttı. "Soğuk suyla demedik ama. Sadece suyunu sıkacağımız kadar soğusun yeter."

Hoşlandığınız insanın yanında böyle anlar yaşadığınızda utanmanız gerekmez miydi? Chan'in yanında böyle şeylerden utanmıyordum. Her konuda rahat hissediyordum onunla birlikteyken. Bu kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyordu.

Bunu bitirecek kişi olacak olmam da beni üzüyordu. Chan'le olan ilişkim olduğu haliyle de kaybetmeyi istemediğim bir şeydi ama devam etse de olduğu gibi kalmayacağını biliyordum çünkü yanında kaldıkça ona daha çok alışıyordum ve hislerim de yoğunlaşıyordu.

Omuz silkip yerime geri döndüğümde Mi-rae yaptığı çorbanın olduğu ocağı kapattı. "En azından masayı hazırlayamaz mısın?"

Kafamı sallayıp yavaşça yerimden tekrar kalktım. Chan bir kasede susam yağı ve sarımsakla sos hazırlıyordu. Gerçekten iyi yemek yapıyor gibi duruyordu ama buna neden şaşırdığımı bile bilmiyordum, sonuçta tek yaşıyordu elbette yemek yapmayı öğrenmiş olmalıydı.

Yine de etkilenmeden edemiyordum. Kasede sos karıştırmasında bile ona özel bir şeyler var gibiydi.

İşi bittiği için köşeye çekilen Mi-rae ile göz göze gelince kafamı çevirip yemek tabaklarının olduğu dolaba yöneldim. Her şeyi biliyordu ama bu kadar belli etmemeliydi.

Belki de her şeyi belli eden kişi bendim. Sonuçta ben bile farkında değilken tüm olanları Mi-rae farkındaydı. Açık veriyor olmalıydım.

"Yine ne düşünüyorsun?"

Chan'in sesiyle ellerindeki bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Bir şey düşünmüyordum." dedim tabak almak için dolabı açarken.

Mi-rae güldü. "Bu sorunun cevabını hiçbir zaman alamayacağını öğrenmen gerek."

"Aslında yemek konusunda beklediğimden iyi oldığunu düşünüyordum."

Chan'le bu konuyu daha yeni konuşmuştuk ve böyle düşündüğünü biliyordum, Mi-rae de sürekli her şeyi içime attığımdan yakınırdı zaten ama en düşüncelerimi sürekli saklayan bir insan değildim. Onlara böyle hissettirmek de istemiyordum çünkü onlarla bir şeyler paylaşmayı seviyordum. Bu yüzden artık buna daha fazla dikkat etmeye karar vermiştim.

Po Tid||Bang ChanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin