its getting warm

1.5K 107 117
                                    

Bang Chan biraz tuhaf bir insandı. Herkesin birtakım tuhaflıkları vardı elbette ama o bütünüyle tuhaf bir insandı.

Onun hakkındaki düşüncelerim durmadan değişiyor, sürekli ya tamamen olumlu ya da tamamen olumsuz bir hale geliyordu. Bang Chan ya siyahtı ya da beyaz. Gri bir anını hiç yakalayamamıştım.

Karşımda artık kızarmaya başlayan gözlerini ovalarken gülümsedi. Artık saçları iyice dağılmış, bukleleri birbirine karışmıştı. "Kahve yapmanı istesem beni artık kovar mısın?"

Söylediğine gülerken koltukta geriye doğru gerindim. Salon camından yavaş yavaş yükselmeye başlayan güneş ışıkları geliyordu. Sabah olmuştu ama hala gitmek istemiyordu ve ben gerçekten sabaha kadar Bang Chan'le oturup sohbet etmiştim. Bunun olma ihtimaline bu sabah yüzde kaç derdim? Sıfır. Gerçekleşmiş olmasına rağmen imkansız gibi geliyordu.

Güneş daha yeni doğmaya başlamıştı, hava serindi. Üşüdüğüm için üstüme aldığım battaniyeyi üzerimden atıp ayağa kalktım. "Nasıl seversin?"

Kafasını koltuğa gömüp güldü. "Kabul et, gitmemi sen de istemiyorsun."

Söylediğini duymamış gibi yapıp tezgaha ilerledim. Dolaptan öğütülmüş kahve çekirdeklerinin olduğu kutuyu alıp kahve makinesini fişe taktım. Kahveleri ve suyu koyduktan sonra çalıştırıp Bang Chan'e döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu.

"Ne oldu?"

Omuz silkip bıraktığım battaniyeyi üstüne doğru çekti. "Kız kardeşim aklıma geldi. Evde kahveyi tek sevdirebildiğim insan o."

Ona kız kardeşini hatırlatmış olmak gülümsememe sebep oldu. Kardeşlerinden bahsetmişti, onları çok sevdiği belli oluyordu. Avustralya hakkında sürekli bahsetmesinin nedeninin bu olduğunu düşünüyordum. Aklı sürekli onlardaydı, sürekli orayı düşünüyordu çünkü.

Battaniyeyi omuzlarına kadar çekmiş, sadece boynu ve kafası dışarıda bana bakıyordu. "Sütlü."dedi ama anlamsızca suratına baktım. "Kahveyi sütlü severim."

Buzdolabından sütü çıkarıp cam bir bardakla mikrodalgaya koydum. "Yardım etmek ister misin?"dedim tekrar ona dönerken.

"Aslında,"dedi esnerken kafasını iki yana salladı. "Hayır."

Ne düşünüyorsa onu söylüyor ve ne yapmak istiyorsa onu yapıyordu. Bu yönünü sevmiştim, sanki uzun bir süredir arkadaşmışız gibi hissettiriyordu. Sanki yıllardır zaten hayatımdaymış gibiydi. Belki biraz daha burada kalsa ev arkadaşlarımdan biri olduğuna bile inanabilirdi bünyem.

Bastırmaya başlayan uykuyu hissedebiliyordum. Gözkapaklarım yanmaya başlamıştı artık ama kahvenin bunu halledeceğini düşünüyordum.

Önce kahve makinesi, sonra da mikrodalga işlerinin bittiğini belirten sesler çıkarttılar. Tezgahtan inip kahve kupalarının olduğu dolaba yöneldim. "Hangi binadansın?"

"Gryffindor."

Dolaptan Gryffindor ve Hufflepuff kupalarını çıkarttım. "O zaman bugün Hufflepuff'sın, üzgünüm."

"Ah, favorim Hufflepuff'tır."

"Neden Hufflepuff değilsin o zaman?"

Ben kahveleri kupalara doldururken ayağa kalktı. Mikrodalganın içinden sütü alıp yanıma geldi. "Kendi binam favorim mi olmalı?"

Kahve sürahisini yerine koydum. "Hayır, ama Hufflepuff'ı bu kadar seviyorsan onu seçebilirsin."

"Lütfen bana Harry'nin Seçmen Şapka isteklerini dinler saçmalığına inandığını söyleme. Eğer öyle bir şey olsaydı zaten kişililik özelliklerine göre ayrılmazdı."

Po Tid||Bang ChanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin