7.

2.6K 397 851
                                    



23.03

Taehyun'un aklına uymak doğru bir karar değildi. Kesinlikle değildi. Şu an Beomgyu'nun evinin önünde ikimiz de bir karmaşa içindeydik. Ben onu, geri dönmemiz konusunda ikna etmeye çalışıyordum o ise kolumdan tutmuş, eve doğru çekiyordu beni.

"Soobin, ne konuştuk seninle? İnat etme hadi, bak tansiyonum düşüyor." Kolumu bırakıp elinin tersini alnına koymuş, bana bayık gözlerle bakıyordu. Tabiki rol kesiyor.
Ona cesaretimin kırıldığını anlatmaya çalışıyordum. Bir anlık gaza gelip tamam demiştim ama şimdi hırsımın kırıntıları paramparça olmuş havaya karışmıştı. Onu çekiştirmeyi bırakmamdan faydalanıp birkaç büyük adımda anında kapıya ulaşmış, zili çalmıştı. Şimdi de bana ukalaca gülümsemeler atıyordu. El mahkum yayvan adımlarla peşinden gidip onunla beraber kapının açılmasını bekledim.

Kapıyı yardımcılardan birinin açacağını düşünmüştüm ama Beomgyu açmıştı. Üstüne yine fiyatını tahmin edemeyeceğim kadar pahalı, gösterişli kıyafetlerini giymişti. Elindeki bira şişesiyle önce bana sonra yanımdaki Taehyun'a bakıp yüzünü buruşturdu.

"Arkadaşım diye bahsettiğin kişi bu çakma sarışın herif miydi?" Taehyun'un suratına bakarak konuşmasının gerçekten ayıp olduğunu düşündüm ama Taehyun onu hiç kâle almadı.

"Noldu? Bu çakma sarışın, senin çakma arkadaşlığını yerle bir eder diye korkuyor musun?" Meydan okur gibi üstten bakışlar atarak kurduğu bu cümleleri gerçekten beklemiyordum. Beomgyu da bozulmuş gibiydi sanki. Bense bu ortamdan şimdiden hiç mi hiç hoşlanmamıştım.

"Sen resmen bir piyonsun ve benimle baş edebileceğini düşünüyorsun. Komik." Suratında inanılmaz rahatsız edici bir gülümseme oluştu. "Her neyse, içeri geçin." Daha sonrasındaysa kapıdan çekilmiş, bizi içeri almıştı. O önde biz arkasında, salona doğru gidiyorduk. Ben zaten aşina olduğum evde yürüyordum ama Taehyun, Beomgyu'nun zenginliğine biraz şaşırmış gibiydi.

Salona gittiğimizde sadece San, Juyeon ve Huening'i görmüştüm. Yeonjun ortalıklarda yoktu. Taehyun da onlara doğru ilerleyince ayakta öylece durup dikkat çekmemek için ben de yaklaştım.

"Soobin! Bugün çok iyi gözüküyorsun. Kesinlikle inek gibi değil." Sesin sahibine baktığımda bunun Juyeon olduğunu gördüm. Bir eliyle de onaylayan işaretler yapıyordu. Ve az önce bana normalde "inek" gibi gözüktüğümü ima etmişti. Ne diyebilirim ki çok haklı.

"Juyeon bu söylememen gereken bir şeydi." San, elinde tuttuğu bardağı masaya bırakıp Juyeon'un omzuna tokat attı.

"Ahh! Ne dedim ki güzel göründüğünden bahsediyordum." Juyeon bir eliyle omzunu tutarken bir yandan da homurdanıyordu. Sanırım fikirlerini düşünmeden söylemek gibi bir özelliği vardı.

"Sen onun kusuruna bakma Soobin, normalde seni gördüğümüzden farklısın bugün. Ondan bahsediyor." Bu sefer konuşan Huening'di. Gereğinden fazla ona bakmış olmalıyım ki tekrar üstüne ekleme yaptı.

"Yani bu iyi anlamda. İyi anlamda güzel görünüyorsun." Panik olmuş gibi hareketler sergiliyordu. Sanırım o da benim yüz ifadelerimi yanlış anlamıştı.

"Sorun değil, iltifatlarınız için teşekkür ederim." Çok utanmıştım. Uzun zaman sonra ilk defa böyle bir ortamın içinde ilgi odağı bendim. Gerçi uzun zaman sonra diyorum ama ben en son ne zaman Beomgyu'nun olduğu ortamda konuşulan kişi olmuştum ki.

"Siz Soobin'e aldırmayın. Asosyal biri olduğu için böyle şeylere alışık değil." Ben burdayken hakkımda konuşmasından rahatsız olmuştum ama bunu dile getiremezdim.

yıldızları söndür görmesinler -yeonbinWhere stories live. Discover now