2

11.7K 1.7K 450
                                    

*

K A Y R A

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

K A Y R A

Ardıç Asaroğlu ulaşması kolay birisi değildi. Onun hakkında zihnimde canlanan önyargılardan birinin doğru olduğuna artık kesinlikle emindim; eğlenmeyi bilmiyordu. Hem de hiçbir şekilde. Tanışmamızın ardından geçen bir hafta boyunca onun geceleri nerelerde takıldığını, boş vakitlerini nerelerde geçirdiğini öğrenmeye çalışmıştım. Fakat gelin görün ki tek bir bilgi kırıntısına dahi ulaşabilmiş değildim. İnternet bu konuda tamamen faydasızdı. Ardıç'a dair herhangi bir dedikodunun ortalıkta dolandığı da yoktu. Adamın sosyal medya hesapları vardı ama hepsi gizli ve az takipçili hesaplardı. Gözümün karardığı bir anda Ardıç'a bir takip isteği göndermeye çok yaklaşmıştım ama bu çok bariz olurdu. Ben onunla tesadüfen karşılaşmak istiyordum.

Yani tam olarak tesadüfen değil ama tesadüfenmiş gibi...

Elbette onu kendime âşık etmek, sonra da kullanıp bir kenara atmak gibi zalimce planlarım falan yoktu. Peşinde olduğum şey bu değildi. Sadece onunla bir anlaşmaya varabilmek istiyorsam önce onun istediği bir şeyi bulmam gerekiyordu. Ona istediği bir şey veremezsem neden benim aptalca oyunuma dâhil olsundu ki? Bu yüzden karşısına çıkıp kartlarımı açık oynamadan önce onun hakkında biraz daha bilgi edinmeye ihtiyaç duyuyordum. Bunu da ne kadar göze çarpmadan yaparsam o kadar güzel olacaktı.

Ama yapamıyordum çünkü Ardıç Bey geceleri bataryasını şarja takan bir robot ya da dönüşüp geçirip dağlara kaçan bir kurt adamdı. Zira ortada bir davet ya da iş yemeği söz konusu değilse kendisini herhangi bir mekânda görmek imkânsızdı.

Peki, imkânsızlıklar beni durdurur muydu? Asla.

Sonuçsuz geçen bir haftanın ardından taktik değiştirip Ardıç'ın geceleri değil de gün içinde nerelere gittiğine bakmaya başladım. Bu sefer elimde az da olsa seçenek vardı. Ardıç'ın öğle yemeklerini yediği birkaç restoran bulmuştum.

Öğle yemeğinde tesadüfen karşılaşıp benim istediğim gibi bir ortam yakalayabilmek, Ardıç'la biraz sohbet edebilmek için bir fırsat kollamak zordu. Ama zor, imkânsızdan daha kolay olduğu için bu durumu kabullenmiştim. Kabullenip kollarımı sıvamış ve nihayet kendimi Ardıç'la yeni bir karşılaşmaya hazırlamıştım.

Hava sıcaktı. Üstümde siyah bir elbise vardı. Günlük hayatta elbise giymeyi pek sevmezdim aslında. Beyaz, düz tişörtler, kot ceketler, kot pantolonlar, kot şortlar... Bunları severdim. Ama bugün için elbisenin uygun olacağını düşünmüştüm. Düz bir tasarımdı. Eteği hemen dizlerimin üstünde sonlanıyordu. Ayağımda siyah Chuck Taylor All Starlarım vardı. Saçlarımı başımın tepesinde bir atkuyruğu yapmıştım. Tam olarak şık göründüğümden emin değildim ama başka birine dönüşmüşüm gibi hissetmeden yapabileceğimin en iyisi buydu.

Ardıç'ı pusuya düşürmeyi planladığım restoran Yeniköy'deydi. Sahilde kocaman bahçesi olan, lüks bir yerdi. Misafirlerini bu geniş bahçede, oldukça güzel bir şekilde ağırlıyorlardı. Bahçeden içeri girmeden önce saatime baktım. Bire geliyordu. Ardıç gerçekten burada olacaksa çoktan gelmiş, bir masaya oturmuş olmalıydı. Belki siparişini bile vermişti.

Derin Deniz MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin