Bilinmezlik

56 7 0
                                    

Günlerden Cumartesi ve ne yazık ki ben hafta sonu çalışacağım. Her ne olursa olsun bu mesleği seviyordum çünkü bana haz veriyordu, bütün bunları bilerek dedektif olmuştum ve şimdi mızmızlanmaya hakkım yoktu. Kalkıp yumurtayı suya koydum, çay demledim ve beklemeye başladım. Kaynadıktan yedi dakika sonra yumurtamı aldım ve soğuk suya atarak biraz soğumaya verdim. Protein almak benim için çok önemli bir detaydı, özellikle böylesine bir işte çalıştığım ve her gün koşuşturmaca içinde bir yerlere gidiyor olduğum için buna gerçekten ihtiyacım oluyordu. Pencereden dışarıya baktığımda Beşiktaş'ın bugün daha kalabalık olduğunu gördüm, insanlar hafta sonunda evlere tıkalı kalmayı sevmiyordu tabi. Caddeyi bir süre öylece seyrettim, simit satan, balık tutan insanları gözlemledim. Yaşamlarını devam ettirmeye çalışan ve her gün yapacak bir şey bulan bu insanların hayatını merak ettim. Yaşam insanı bir şeyler yapmaya zorluyor, satmaya, üretmeye, tüketmeye... Hayat bir şekilde devam ediyor. Ben kalabalığı seviyorum, pencereden insanlara bakmayı, analiz etmeyi seviyorum. Bu, yalnız hayatımda bana iyi gelen nadir şeylerden birisidir. Pencereden bakarken daldığım hayalleri saymak hayli çaba gerektirirdi. Kendime gelmem için bir ses gerekiyordu, araba kornası, birinin bağırması... Bunlar olmadan o güzel düşüncelerimden çıkmam imkânsız bir hal alıyordu. Bundan dolayı yalnızlık şu an benim için güzel şey değil, insan yanında birisini arıyor yani sadece eş olarak demiyorum, yanında bir ses arıyor, dertleşeceği, sabah kahvaltıda sohbet edeceği birini istiyor. Hayallerimden bahsedebileceğim, fikir paylaşımları yapabileceğim birisi olsa fena olmazdı. Yıllardır böyle tek başıma yaşadım, o sıralar çok fazla aramıyordum çünkü işime aşırı odaklı ve ondan başka bir şey düşünmeyen bir kadındım fakat yaşım ilerledikçe konuşacak birisini aramaya başladım. Artık kitaplara, müziklere ve hayallere dalmak yerine sohbete dalmak istiyordum. Kendime şaşırıyorum çünkü hiçbir zaman bu düşüncelere girmedim ama şimdi yapbozun parçalarını eksik hissetmeye başladım. Belki de bedenimi yalnız ölme korkusu sardı, 'Kendine gel Sedef yalnız ölemezsin, yalnız değilsin!' diyerek bu acınası düşüncelerimden sıyrıldım ve yumurtamı soydum, çayımı koydum, zeytin, peynir... İşte klasik Türk kahvaltısının vazgeçilmez yiyecekleri.

Kahvaltımı bitirdiğim an telefonum çaldı arayan Türkan'dı, en yakın arkadaşım olduğunu o arayınca hatırlamıştım. İşimden onu unutmuş ve bir türlü arayamamıştım, hemen açtım ve hoparlöre aldım.

"Beni unuttuğunu sandım Sedef! Allah aşkına hiç mi aklına gelmiyorum?"

"Sana da günaydın Türkan, evet haklısın ama tamamen iş yoğunluğundan. Şu birkaç gündür bir cinayetin peşindeyiz."

"Demek ölüler ve öldürenler benden daha ilgi çekici, haklısın."

"Türkan lütfen yine başlama, mecburum biliyorsun."

"E bana ne zaman vakit ayırıyorsun? Bu akşam mı? Çok iyi ben de öyle düşünmüştüm. Akşama sendeyim canım, çayı demle geliyorum." Telefon yüzüme kapandı.

Türkan böyledir işte, dediğim dedik bir yapısı vardır. Ayrıca şu çılgın halinden asla vazgeçmez ama onu çok severim. Her zaman yanımda olmuştur, onunla her şeyi konuşabilirim, birbirimize söylediğimiz çok sırrımız vardır ve açıkçası onu özledim. İşim başımdan aşkındı fakat artık ona gelme diyemezdim.

Hazırlandım ve çıktım, yirmi dakika süren yolculuğun sonunda Ender'in evine geldim. Beni beklerken sigara içiyordu, geldiğimi görünce söndürdü ve arabaya bindi. Biraz solgun gibiydi, nedenini hemen sordum.

"Neyin var Ender? Solgunsun, yüzün değişik."

"Bilmiyorum kendimi hasta olacakmış gibi hissediyorum."

"İstersen bir doktora gidelim?"

"Hayır istemem. İlaç kullanmam ben, hep kendim iyileşirim. Ayrıca küçük bir halsizlik bu o yüzden sorun yok."

Cinayet Tiyatrosu (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now