Bölüm 20

121 38 20
                                    

Sevilmek güzel şeydi. Bu hissi yaşamak, insanı kendince dünyanın en şanslısı yapardı hatta. Kişi pozitifleşir, etrafına da pozitif enerji saçardı. En azından gözlemlediğim kadarıyla böyle oluyordu. Duyduğumuz çoğu masalın sonu da sevenlerin kavuşmasıyla bitmez miydi?

Bu hissi daha önce hiçbir yabancı tarafından yaşamamıştım. Babamın sevgisini hissetmiştim, annemin sevgisini hissetmiştim. Ablamın, kardeş dediğim diğer beş insanın... Şuan bize karşı düşman kesilmiş olsa da bir zamanlar Erdem'in bile sevgisini hissetmiştim. Bir çıkar uğruna olmadan, beni ben olduğum için seven bu insanlar benim ailemdi. Ama daha önce hiç bir anda karşıma çıkmış birinin karşılıksız, bir çıkar amacı gütmeden sevdiğini hissetmemişti de görmemiştim de. Belki de bu yüzden Savaş'ın bu hareketlerine karşı bocalamıştım ve o nasıl bir tat olduğunu bilmediğim aşktan korkmuştum.

Ama şuan çok iyi anlamıştım ki Savaş'ın duyguları karşılıksız değildi. Onun kırılmasını kendime dert edinip yemeden içmeden kesilecek duruma gelmiştim. Bir an olsun aklımdan çıkmıyordu ve deli gibi pişmanlık duygusu içimi kemirip durmuştu bütün hafta sonu.

Haftasonu hiçbir şey yapmadım. Sadece boş boş oturdum ve evdekilerle vakit geçirdim. Ve ilk kez bir pazartesi yatakta kalkma mücadelesi vermeden uyandım.

Bugün Savaş'ın gönlünü alacaktım. Hatta bu yüzden biraz daha özenerek giyindim. Yazlık tül elbisemi giydim. Dizlerimdeydi ve çiçek desenliydi. Babamın bana son doğum günü hediyesiydi. Altına siyah kısa topuklu sandaletlerimi giymiştim. Her zamanki günlük makyajımı yapıp evden çıktım ve durağa doğru yürümeye başladım.

Kulaklık her zamanki gibi kulağımdaydı. Tuğkan Kusura Bakma çalıyordu. Ve ben çoktan şarkının sözlerinde kaybolmuştum.

Yarım saat kadar yol gittikten sonra Savaş'ın evine varmıştım. Bahçeden içeri girdiğimde oradaki korumalardan biri yoktu. Hep iki kişi olurdu ön bahçede normalde. Bir kişi görünce şaşırmıştım. Bahçeye bakına bakına eve doğru ilerledim. Tam kapıyı anahtarla açacağım sırada kapı açıldı ve koruma ile bir kız çıktı.

"Yaren hanım anahtarı alabilir miyim?" dedi koruma.

Nedenini anlamadan elimdeki anahtarı korumaya uzattım. Koruma yanımızdaki diğer kıza anahtarı uzattı.

"Saat 8'de kalkıyor Savaş Bey, geç kalınmasını, kahvaltısının geç hazırlanmasını sevmez dediğim gibi. Şimdi işine başlayabilirsin."

Korumanın kıza dediklerinin karşısında küçük dilimi yutmuştum. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bana döndü koruma. Elindeki zarfı uzattı.

"Yaren Hanım bu da son maaşınız, iyi günler."

Korumanın elindeki zarfa baktım sadece. Bu olanların bir rüya -kabus- ya da şaka olmasını dileyerek gözlerimi kapatıp üçe kadar saydım içimden. Gözümü açtığımda korumanın anlamsız bakışlarıyla karşılaştım. Sonra koruma ve kızı es geçerek içeri girdim. Arkamdan seslenen korumaya aldırış etmeden evin içinde Savaş'ı aramaya başladım. Salonda ve mutfakta yoktu. Direk odasına daldım. Üzerine takımlarından birini giyinmiş aynada saçına düzen veriyordu. Aynadan bana baktı sonra yokmuşum gibi kendine çeki düzen vermeye devam etti.

"Savaş," dedim en sonunda.

Bu esnada yine beni yok saydı ve yanımdan geçerek odadan çıktı. Gözümün yandığını hissettim.

Hayır Yaren şuan olmaz, ağlayamazsın.

İç sesime hak vererek odadan çıkıp Savaş'ın peşinden gittim. Yeni kız Savaş'tan gözünü zor ayırarak kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı.

İNTİKAM 1: Karanlık OyunWhere stories live. Discover now