BÖLÜM 7

259 73 112
                                    

Büyük bir su altı tepesine gelmiştik. Bir mezarlık gibi büyük taşların yığıldığı yapay bir tepeye benziyordu. Taşlar görebildiğim kadarıyla lacivert renkteydi. Üzerleri kısım kısım yosun bağlamıştı.

Tepenin üzerinde bir süre dolaştık. Diğerlerinden daha büyük, koyu renkli ve yosun bağlamamış bir taşın yanında durduk. Abd beni taşın bir iki adım ötesinde bıraktı. Önüme geçti. Taşın üzerine ellerini koyup birkaç saniye öylece bekledi. Yüzünü görmediğim için kesin bir şey söyleyemiyorum ama masallardaki gibi büyülü sözler söylediğini düşünmeden edemedim. Taşın kenarlarından tutup kaldırdı. Bana döndü. Başı ile içeriye girmemi işaret ediyordu.

Bir yere çarpmamaya özen göstererek ve elimden geldiğince hızlı bir şekilde içeriye girdim. Çok geniş bir yer değildi. Daha da derinlere inen kuyu benzeri bir yere gelmiştim. Ellerimdeki ve kafamdaki ışıklar hariç hiçbir ışık kaynağı yoktu. Abd'ın da içeriye kuyruğunu soktuğunu görünce duvarlardan tutunarak kendimi aşağıya ittim. İçeriye girdikten sonra taşı daha fazla tutmadı. Kendimi bir deney tüpünün içinde gibi hissetmiştim.

Bana çarpmamaya çalışarak yanıma kadar indi. Önümdeydi. Bana bakıyordu. Elleri ile kafamdaki ve ellerimdeki fenerleri kapatmaya çalıştı. İki el ile pek başarılı olduğu söylenemezdi. Onu daha fazla uğraştırmak istemedim. " Ledleri kapat! " komutu verdim. Bir anda her şey karanlığa gömüldü. Sanki görebilecekmişim gibi gözlerim kocaman açılmıştı. On saniye kadar bekledik. Yavaş yavaş tünel aydınlanmaya başladı. Duvarlardaki taşlar parlıyordu. Sular ise çekilmeye başlamıştı. Bunu kaskım düzeyine geldiğinde fark edebildim.

Abd sanki suyun altında nefesini tutuyormuş gibi derin bir nefes aldı. Belki de deniz inekleri gibi su altında nefes alamıyorlardı. Deniz ineklerinin bilimsel adı aklıma gelince bunun bir rastlantı olup olmadığını düşündüm. Bilimsel adları sireniaydı. Abd bir siren olabilir miydi? Efsanelere göre sirenler sadece kadın olurdu ve formları da daha insansıydı. Abd'dan daha insansı...

Su çekilirken bizi de aşağıya çekiyordu. Birkaç dakika içinde bizi bir girişe kadar çekmişti. Abd arkasını dönüp oldukça geniş boşluktan içeriye girdi. Peşinden gittim. Büyük bir mağaradaydık. Suyun altındaki, duvarlardaki ve tavandaki beyaz taşlar florasan gibi etrafı aydınlatıyordu. Bunlar tüneldeki taşlardan daha fazla ışık saçıyordu. Etrafı sanki yukarıdaymış gibi net görebiliyordunuz. Duvarlarda belli aralıklarda gözler bulunuyordu. Bu gözler mağaraya girdiğimiz girişin aynısıydı. Tek fark girişlerin üzerindeki işaretlerdi. Etraftaki beyaz taşlar farklı sembollerde oyulup kapıların üzerine, duvarın içine gömülmüş gibiydi.

İleride birini gördüm. Arkası dönüktü. Upuzun ve simsiyah saçları vardı. En az beş metre uzunluğundaydılar. Onları gevşek bir şekilde örmüştü. Su yüzeyinde gayet hoş bir görüntü oluşturuyorlardı. Abd'dan daha iri bir cüssesi vardı. Teni onunki kadar solgundu. Uzaktaydım. Kuyruğunu net olarak göremiyordum. Suyun üzerine yansıyan görüntüde siyah gibi duruyordu.

Arkasını döndü. Yüzü çok ciddiydi. Gözleri hemen beni buldu. Bu bakışlardan korkmuştum. O da korkmamı istemiş olmalıydı. Gözlerini Abd'a çevirince biraz daha şefkatli ve mutlu bir hâl aldı. Abd'a doğru geldi. Ben biraz daha yaklaştıktan sonra durdum. Daha sağlıklı bir iletişim kurabilmek için kaskımı çıkardım.

" Abd! " bir ebeveynin çocuğuna hitap ettiği gibi yumuşak bir ses tonu ile hitap etmişti. " Bienvenidos! " ne söylediğine dair pek fikrim olduğu söylenemezdi. Sonrasında sarıldırlar. Bu sayede yüzü bana daha fazla yaklaştı ve yüzünü daha net görebildim. Saçları gibi simsiyah gözleri vardı. Oldukça iriydiler. Burnu dar ve ufaktı. Küçük bir kemeri vardı. Dudakları inceydi ama dolgundular. Benim açımdan çekici olduğunu söylemek güç değildi. Fiziksel bir çekim hissettim. Kulakları ve tırnakları Abd'ınki gibiydi. Demek ki bunlar bu türün özellikleri arasındaydı.

Ayrıldılar. Menir, " Men min hâlfikâ min âl ensen limâda alef aynece geldiğini anlayabilibiliyorum. Men ar sıykeney kâh fer set dayda il ya kelköş şöz dö mâl anlamıştım. Ot menires çağıracağım, " dedi. Ana dilleri Türkçeydi ama benimle gırgır geçmek için saçmalıyorlar mıydı? İçimdeki gülme isteğini bastırarak izlemeye devam ettim. Abd, " Si, " deyip bana döndü. Merakla izliyordum. Yaşayacak mıydım? Kendilerinden bahsedecek miydiler? Az evvel ne konuşmuşlardı?

" Ne oldu? Az önce kendi dilinizde mi konuştunuz? " diye sordum. Menir arkasını dönmüş uzaklaşıyordu. "Evet, kendi dilimizde konuştuk. Şu an hiçbir şey belli değil. Tana Koharnava diğer menirleri çağıracak. Konsey toplandıktan sonra durum tartışılacak ve karar verilecek, "

   Merakla, " Olanları sen mi anlatacaksın? " diye sordum. Menirlerin beni anlayabileceğinden şüpheliydim. Menir Koharnava bende öyle bir izlenim uyandırmıştı. Abd, " Hayır, " diye yanıtladı. Sanırım bu az evvel yanıldığıma işaretti. " Ben mi anlatacağım yani? Benim dilimi biliyorlar mı? " diye sordum. " Anlatmana gerek olacağını sanmıyorum. Neyi kastettiğimi konsey toplanınca anlayacaksın, " dedi.

   Abd'ın sürekli beni muâllâkta bırakması sinirimi bozmaya başlamıştı. Menirlerin bizi çok bekletmeden gelmelerini umuyordum. Menir Koharnava yanımıza geri döndü. İleride tam olarak seçemediğim taştan bir platform vardı. Menir dönmeden evvel orada bir şeyler yapmıştı.

   Menir Koharnava, " Hemen benimle gelin! " dedi. O önde biz arkada ilerlemeye başladık. Türkçe bildiğini öğrenmek beni sevindirdi. İlerideki platform benzeri yapıya yaklaşmıştık. Sandığım gibi bir platformdu. Sadece tabanı suyun birkaç metre altında kalıyordu. Kenarlarda oturma yerlerine benzer yükseltiler vardı. Bunlar da suyun altındaydı. Platformu su altında olduğu için çok ayrıntılı inceleyebildiğim söylenemezdi.

   Menir Koharnava oturma yerine benzer şeye oturdu. " Oturun! " dedi. Dediğini yaptık. Öylece bekledik. Kimseden çıt bile çıkmadı. Kısa süre sonra suda bir hareketlenme oldu. Sular, birkaçı hariç, gözlere çekilmeye başladı. Sanırım neler olduğunu anlamıştım. Menirler geliyordu.

Suyun AltındakiWhere stories live. Discover now