BÖLÜM 17

95 17 0
                                    

   " Bizler Monûl'un soyundan geliyoruz. Her ne yapmış olursa olsun atamız olduğu için saygı duymamız gerektiğini düşünenler var. Ama ben buna katılmıyorum. Bu nedenle onun adının önüne tana gibi saygı sözcüklerini hiç koymadım, " Demek ki adların önüne getirdikleri o sözcükler saygı ifade ediyordu. " Ben soy ad benzeri bir şey sanmıştım. Birsürü saygı ifadeniz var anlaşılan, " dedim. " Aslında yaygın olarak kullanılan dört saygı ifadesi var: tana, yoha, şat ve kovo. İlk ikisini resmi samimiyet kurduğumuz kişiler için kullanıyoruz. Diğer ikisi ise sadece samimi olduklarımıza karşı... "

   Sözünü kestim. " Resmi samimiyet ne oluyor? " diye sordum. " Her suyun altındaki birbirine karşı sıcak kanlıdır. Doğamızın sevgi olmasından kaynaklı bir şey. Yani, herkese şat ve kovo diyebiliriz. Çok yakın olduğumuz kişilere de bu hitapları kullanmakta özen gösteririz. Ama başların, menirlerin ve baş menirlerin yükümlülükleri diğerlerinden daha ağır olduğu için onlara ayrıca minnettar da oluruz. Bunu belli etmek için de yoha ve tana hitaplarını kullanırız. Biz buna dilimizde Mahâlâtongo diyoruz, " diye açıkladı.

   Aklıma sorguya çekildiğim gün birbirine şat diyen menirler geldi. " Sorguya çekildiğim gün birbirine şat diyen iki menir vardı sanırım, " dedim. " Sen Şat Damati ve Karani'yi diyor olmalısın. Onlar kardeş. Benim de dostum olurlar. O nedenle ben de onlara şat diyorum çoğunlukla, " dedi.

   Aklıma bir şey takılmıştı. " Eğer bir insan ile suyun altındakinin birlikteliğinden normal bir yavru meydana geliyorsa, neden yasak? " diye sordum. Dudaklarını birbirine bastırıp başını aşağı-yukarı salladı. Dalgın bir şekilde suyu seyrediyordu. " Rauf günah tohumlarının sağlıklı olmasına ve doğmasına izin verdi. Bundan sonra böyle bir birliktelikten doğacak olan çocukların da bir hafta Dünya yüzü göreceğini, sonra da öleceğini söyledi. Monûl'un diğer çocukları engelli doğdu ve çok geçmeden hepsi birer birer öldü. Her ölümde Monûl daha çok içine kapandı. Sonunda karısı ile bağını tamamen kopardı. Kendini bir tambaya kapattı. O günden beri onu gören yok. Saklandığı tamba da hiç bulunamadı, "

   Aklıma gelen fikir ile tüylerim ürperdi. " Yani, Monûl hâlâ yaşıyor olabilir mi? " diye sordum. " Bilmiyorum. Öldüğüne inananlar var. Kimi de ebedi yok oluşa kadar acısı ile yaşayacağını söylüyor. Bu acıları diğer tarafta çekecellerinin yarısı kadar bile değilmiş. Bana soracak olursan çoktan öldü. Yoksa bulunurdu, " diye yanıtladı.

   " Konu dağılmadan Tana Yong'un hikayesini bitirsem iyi olacak, " diye devam etti. Başımla onayladım. " Tana Yong doğru düzgün düşünemiyordu. ' Ne yapmalıyım Hune? Bana yol göster, ' dedi. Tana Hune derin bir iç çekti. Eski meniri ilerideki küçük odasına götürdü. Şu an olduğumuz odaya benzeyen bir odaydı. Meniri oturttu. Kendi de yanına oturmuştu. ' Yong, sen sevmen yetmezmiş gibi o kızla bağlandın. Bunu yaparken ne kadar ağır bir şeyi üstlendiğini anlamalıydın. Dediğim gibi nerede olduğunu bilmiyorum. Sadece şu an sağ olduğunu söyleyebilirim, ' dedi.

   Şu an mı? Bu kelime eski menirin aklına takıldı. ' Şu an derken? ' diye sordu. Tana Hune, ' Onu bulamaman için bir süre baygın tutacaklar. Biz suyun altındakilerde bağ kopmuyor olabilir ama sizinki farklı bir durum. İnsanların aşkı ile bizimki aynı değil. Yolu bulunana dek uyutulacak, ' diye yanıtladı. Tana Yong, konu Dona olunca kötü ihtimalleri düşünmeden edemiyordu. ' Peki, aramızdaki bağı çözmenin yolu bulunamazsa? ' diye sordu. ' Öldürecekler, '

   Tana Yong'un aklı almıyordu. ' Onlar da bizim soyumuzdan. Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorlar? ' diye sordu. ' Bizim soyumuzdan oldukları doğru. Ama bir konuda yanılıyorsun. Sadece bizim soyumuzdan değiller. Üstelik bizim aksimize insanların arasındalar. Hem biz de onlardan iyi sayılmayız. Onlar öldürerek kesin sonuca kavuşuyorlar. Biz ise şimdi sana yaptığımız gibi süründürüyoruz. Bazen en acımasız görünen çözümler daha lütufkârdır, ' dedi, Tana Hune.

   Tana Yong ne yapacağını düşündü durdu. Sonunda da çözümvari bir yol buldu. ' Madem ki aramızdaki bağı koparmak istiyorlar, onu değil beni öldürsünler, ' dedi. Baş menir ne kadar olabilirse o kadar endişelenmişti. ' Sen ne saçmalıyorsun? Berrdekiler ve suyun altındakiler arasındaki anlaşmadan haberdar değil misin? ' diye sordu. Tana Yong, baş menirin omzunu sıvazladı. Yakın temas kurması onu yönlendirme çabasından kaynaklıydı. ' Bana bak Hune, gözlerimin içine bak. Ne kadar acı çektiğimi görmüyor musun? O ölürse azapların en büyüğünü çekerim. İnsanların aşkı bu kadar kırılgansa, o hayatına bensiz hayli hayli devam eder. Ama ben edemem. Sence de en doğrusu bu değil mi? ' diye sordu.

   Baş menir düşünceliydi. Söylediklerinin akla yatan yerleri vardı. Tana Hune, ' Peki ya kural... ' diyecekti ki, sözünü tamamlayamadan eski menir söze girdi. ' Kurallar, kurallar ve kurallar! Bahanelerin ardına sığınmayı bırak artık. Durumumu kurallar yasaklamıyor. Eğer konuşursan ikna edebilirsin, ' dedi. Tana Hune'yle uzun uzun konuştular. Sonunda Yoha Yong onu ikna etmişti.

   Tana Hune diğer baş menirlerle konuştu. Baş menirlerden karşı çıkan kimse olmadı. Doğru olup olmadığı konusunda tartışıldı. Sonunda da eski menirin isteğinin gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. Berrdekilerin başları ile konuşuldu. Onlar da uzun uğraşlar sonucu ikna edildi, "

   Kendimi daha fazla tutamayıp esnedim. " Neden bu kadar tartışıldı? Bu konuya açıklık getiren kesin hükümler yok mu? " diye sordum. Uzun süredir oturduğum için belim ağrımıştı. Taş zemine uzandım. Pek de rahat olduğu söylenemezdi. " Bizlerin ve onların kanunları farklı. Çünkü yapı olarak farklıyız. Her ölüm bize zarar veriyor, Monûl'a verdiği gibi. Bu nedenle ölüm cezası bizde yok. Onlarla dostluk içinde yaşayabilmemiz için de bu konuda anlaşma yapıldı. Bizden kimseyi öldüremezler. Görülme durumumuzda bizi görenlere ölüm cezası verilirse de berrdekilere göndeririz. Anlayacağın, eski menirin ölüm isteği sadece onu etkilemeyecekti. Dona'nın yaşarsa doğuracağı sonuçlar da aynı şekilde... "

Suyun AltındakiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin