13.BÖLÜM"SAKLAMBAÇ"

529 56 56
                                    

Merhabalar, hepiniz hoş geldiniz 🌼

Keyifli okumalar dilerim 💜
**************
Saraylarda sürmem,
Dağlarda sürdüğümü.
Bin cihana değişmem,
Şu öksüz Türk'lüğümü.
****************
Cesur ve korkusuzları yazarmış tarih, kaçıp saklananları yada kaçak dövüşenleri değil. Düşman üstüne mertçe koşanları severmiş, işte bu yüzdenmiş Türk'ün tarihe sığmayıp destan oluşu. Koca bir efsane yatarmış, Türk'ün geçmişinde.

Sert ve nizami adımlarını eve doğru attı Arslan, bir an önce giyinip çıkması gerekiyordu. Kapının önünde durduğunda, elini cebine atıp anahtar ararken kapının birden açılmasıyla hızla kaldırdı başını. Aslı hanım meraklı gözlerle izliyordu oğlunu, Arslan anahtarı tekrar cebine atıp annesine doğru yürüdü.

" Hayırdır sultanım bu saatte? Uyumadın mı sen, ayaktasın" oğlunun sözlerine yavaşça omuz silkerken, bakışlarıyla üzerini taradı.

Her ne kadar büyüyüp koca adam olmuş olsada, onun gözünde hâlâ beş yaşında bahçede koşturan Arslan'dı o. Evlatları büyürmüydü ki annelerinin gözlerinde?

" Bir hışımla çıktın gecenin bir vakti, aklım sendeyken uyku girer mi gözüme?"

Yavaşça yukarı doğru kıvrıldı genç adamın dudakları, annesinin yanına gelip yüzünü avuçları arasına alırken başını iki yana doğru salladı. Hiç bir zaman değişmeyecekti bu güzel kadın, kaç yaşına gelirse gelsin onu hep böyle merak edecek, ona hep sokakta oyun oynarken düşüp dizini yaralayan bir çocuk gibi yaklaşacaktı. Hep yaralarını sarmak isteyecek, elinde merhem dudaklarında tebessümle bekleyecekti onu.

" Annem... Benim görevim bu biliyorsun, senin gözüne uyku girsin yatağında rahatça uyu diye ben uykusuz kalıyorum. Çocuklar neşeyle oynasın diye, dağ bayır gezip o şerefsizlerin peşinde koşuyorum. Şimdi böyle yapma, üzme beni"

Kollarını oğlunun beline dolarken, duyduğu sözlerle bir kez daha göğsü kabardı Aslı hanımın. Bir evlat yetiştirmişti, gözünden sakınarak. Asker olmak istediğini söylediğinde, ne kadar endişelenip korksada, asla ona karşı çıkmamıştı. Hoş karşı gelse bile, oğlunun huyunu bilirdi kimse vazgeçiremezdi onu.

" Hadi deli oğlan hadi, geç uyu sen birazda bende o zamana kadar kahvaltı hazırlayayım"

Kapıyı kapatıp içeriye doğru adımladı Arslan, üzerindeki tişörtü ensesinden tutup tek hamlede çıkartırken, mutfağa giren annesine doğru konuştu.

" Hiç zahmet etme anne, üniformalarımı giyip çıkacağım. Sende yat uyu, saat daha erken"

Elinde tuttuğu domatesi tezgaha bırakıp, hızla salona doğru yürüdü Aslı hanım. Zaten kendisi burada yokken, doğru düzgün bir şey yemiyordu oğlu en azından kendisi yanındayken bir şeyler yemeliydi.

" Kal bakayım olduğun yerde sen, ne demek hemen çıkacağım. Aç acına gidilmez oğlum, sen geç şimdi içeriye yüzünü yıka, üzerini değiştir ben o vakte kadar bir şeyler hazırlarım"

Elindeki tişörtle öylece annesine bakarken, gülerek başını salladı Arslan. Çünkü biliyordu ki, karşısındaki kadın o itiraz etsede dinlemeyecekti. Hızlı adımlarla odasına doğru yürüyüp, dolapta duran üniformasını aldı eline. Büyük bir enerji ve tarif edemediği duygular doldu sanki içine. Bu bir aşktı onun için, aşk, sevda bunlar sadece bir canlıya karşı olmazdı ki. Onun aşkı, sevdası da buydu. Mesleği, vatanı, bayrağı.

Üzerini hızla değiştirip, saçlarını düzeltti aynada. Elinde tuttuğu bordo beresini başına yerleştirirken, baktığı aynaya daldı bir an gözleri. Mavi gözler, beyaz ten, kahverengi saçlar ve aşina olduğu silüet belirdi gözlerinin önünde. Kaşlarını çatarak başını iki yana salladı genç adam, buda neydi böyle? Gündüz gözü ile rüya mı görmüştü.

PUSWhere stories live. Discover now