× 13 × Oryantring ℱℬ

1.7K 110 67
                                    

~• 2 Temmuz 2017

Güneş ağaçların arasından batmak üzereydi. Gökyüzü rengarenk, özgür bir tuval gibiydi şimdi. Ormanın sessizliğine sadece cırcır böcekleri ve uzaklardaki kuşlar eşlik ediyordu. Bir de ufak bir ateş vardı ortada. Bu gece hava soğuk olacakmış, rüzgar şimdiden kendini hissettiriyor.

Oryantiring alanı otelimizden çok uzakta değildi. Kamp alanının hemen yanında bulunan kocaman bir araziydi burası.

Asena ve diğer kızlarla ateşin yanında yerde otururken onları dinliyordum. Selin iki hafta önceki Amerika tatilini anlatıyordu. Bir ara o kadar sessizliğe dalmıştım ki kulaklarım kendi sesim ve ateşin sesi dışında hiçbir şeyi duymamaya başlamıştı.

Beden öğretmeni Tolga Hoca 11 ve 12'ler arasından oryantiring takımlarını organize etmeye çalışıyordu. Üst sınıflar arasında oynanan oyundan sonra bizim sıramız gelecekti.

"Sayıca eksik var. Bu el oynamak isteyen var mı?" diye seslendi 9 ve 10'lara.

Oluşturdukları takımlara baktım. Bizim aramızda oynanacak oyunların oryantiring kurallarına uygun oynanmayacağını söylemişti Tolga Hoca. Sanırım biraz kendi yorumunu katmak istiyordu komik bir şekilde. Bu yüzden kafasında planladığı oyunu bize en başından anlatmıştı.

Üç takım şeklinde olacaktık. Her takım sekiz kişiden oluşacaktı. Takımlar kendi aralarında gruplaşıp harita üzerindeki kontrol noktalarına gidip ellerindeki kartları oradaki damgayla damgalamaları gerekiyordu. Takımlar kendi görevlerini tamamladıktan sonra başlangıç noktasına dönüp bu kartları teslim etmek zorundaydı. Asıl yarış ise şimdi başlıyordu. Ormanın içine gizlenmiş yedi adet bayrak vardı. Kontrol noktalarını ararken ormanda dolanıp durmamızın sebebi aslında buydu. Bayrakları bulabilmemiz için etrafımızı çok iyi gözlemlemiş olmamız gerekiyordu. Ve dört bayrağı toplayıp başlangıç noktasına getiren takım oyunu kazanacak.

Ve en önemlisi, koskoca bir ormanla sadece bir harita ve bir pusulayla başa çıkmamızı bekliyordu.

Ödülün ne olduğunu ise henüz söylememişti.

Tolga Hoca'nın sorusuyla Selin'in bir anda ayaklandığını ve "Ben oynarım!" diye koştuğunu gördüm. O gidince Yeşim diğer kızları dürtüp, "Yakışıklı çocuklar var diye gitmiyorsa ben de bir şey bilmiyorum!" deyince kıkırdamaya başladılar.

Dizlerimi kendime çekmiştim ve başımı da dizlerimin üstüne koyup usulca ateşi izliyordum. Ta ki, kendi adımı duyana kadar.

"Ceyla! Sen hızlı koşuyorsun gel!" dedi Tolga Hoca bir anda. Eliyle gel işareti yapıyordu bana.

Mecburen kalkıp gittim. Aslında bıraksalar oracıkta yere kıvrılıp uyurdum. Benim geldiğimi görünce Çağkan da koştu. "Beni de alın!" diye zıpladı birden.

"Tamam yeterli bu kadar." dedi Tolga Hoca.

Takım kaptanları oyuncular arasından seçip kendi takımlarını oluşturuyorlardı.

Üzerlerindeki sembolik siyah yelekten anladığım kadarıyla bu takım kaptanlarından biri Aksel'di. Geçen gün havuza düşürüp rezil olduğum şu çocuk hani...

Onun yakın arkadaşı Egemen Aksel'in omzuna dokunup "Kimi alıyoruz?" diye sordu. Üç takımda da birer eksik vardı ve sırayla oyuncu seçimi yapıyorlardı. Şimdi sıra onlardaydı.

Ellerimi spor hırkamın cebine soktum. Altımda kısa bir şort vardı ama soğumaya başlayan hava üşümeme sebep oluyordu.

"Şu Çağkan denen çocuk dışında herkes olur." dedi Aksel ona alaycı bir şekilde. Ve takımdakiler kendi aralarında gülüşmeye başladılar. O an anladım ki aralarında Çağkan ve onun gezi boyunca yaptığı gerzekliklerin namı çoktan yayılmaya başlamıştı.

▪︎Güzeştâh ▪︎ || - d e v a mWhere stories live. Discover now