1(オメガ-Omega)

13K 426 10
                                    

Dağınık bir yatakta, pis bir şekilde... yapayalnız.

Erkek omegaların soyunun son yıllarda çekiniğe düşmesi ve neslinin tükenmesine dair ciddi protestoların oluşmasına sebep olan bu dünyada bir güne daha böyle başlıyordum. Terk edilmiş bir şekilde. Bir hiçmiş gibi. Dün gece kullanıp atılmış bir prezervatif gibi.

Tüm dünya omegaların sağlıklı çiftleşmeler ve mühürlenmeler geçirmesi için yasalar çıkartmış biz de o yasalara uyarak evlenmiştik. Sonra gözünde soyunu bir omega tarafından devam ettirmesi gereken araç haline gelmiştim. Evliliğimizin balayından döndüğümüz gibi tüm prezervatifleri ortadan kaldırmış anında çocuk yapmaya zorlamıştı beni. Daha birinci yılımızı doldurmadan üç kişi olacaktık bu evde. Şikayetim elbette çocuk yapma yönünde değildi. Ben de çocuk sahibi olmak istiyordum. Beşden fazla hatta. Çocukları ve bebekleri hele ki kendimden ve hayatımın aşkından olan adamdan gelecek olanlara aşık olurdum. Fakat bu durum aylar önce değişti.

Seokjin işlettikleri parfüm markalarından dolayı dünyanın zirvesindeydi. Ayrıca aile şirketimiz Seokjin'in markasına ortak, pazarlama ile meşguldü. Seokjin işini ve sorumluluklarını bahane ederek beni umursamamaya, canımı yakmaya başlamış ve kaba tabirleri altında mükemmelliyetçi bir memnuniyetsiz, değer bilmez, yakınan, sızlanan, sorumluluk almayan biri olmuş ama bir o kadar da herkese övdüğü omegası haline gelmiştim. Onu birden ne değiştirmişti bilmiyorum ama ucu en çok bana dokunuyordu.

"Bay Kim? Uyandınız mı? Vitaminlerinizi almalısınız." Kapının yanından gelen sesle başımı kaldırmış ve etrafa bakarak kirli çarşafa sarılı olduğum gerçeği yüzünden dudaklarımı yalayarak ayırmıştım.

"Kira, gelirim birazdan." Detone bir şekilde seslenmiş ve onay mesajı ile kendimi geriye atıp belimdeki ağrının artması sonucu orayı ovalamaya başlamıştım. Bütün gece aptal saptal bir şekilde yatmıştım ve üzerine bacaklarım da ağrıyor, hissizleşiyordu.

"Siktir..." İçinden sıyrılmaya çalıştığım çarşafı dolanan belimden çektiğimde gözümün önüne gelen kan lekesi ile tüm ağrılarımı esgeçip hızla doğruldum. Hızla bacak aramı kontrol etmiş ve karnımdan dolayı bir şey göremediğim için elimi devreye sokmuştum. Böylece elime bir sıvı bulaşmamış ama kurumuş birkaç kan kabuğuna rastlamıştım. Bu yüzden aynı hızla yerimden kalkmış ve sendelesem de banyoya giderken makyaj masasından bir el al aynası alıp kapıya tutunmuştum. İster istemez korkuyor ve aynada kalçalarıma gözümü ovarak bakarken bulanıklaşan bakış açıma yenilip duruyordum.

Sonunda açabildiğim ayna ile klozete oturmuş ve deliğimin etrafında kurumuş birkaç kan lekesi daha görmüştüm. Titrek bir iç çekerek kendimi duşa atmış ve git gide ağırlaşan karnımdan dolayı elimi çabuk tutmuştum. Son zamanlarda sadece küveti kullanıyor ve keyif çatıyordum. Zaten sekizinci ayını doldurmasına az kalmıştı. Neredeyse doğuma bir buçuk, iki ay gibi bir süresi vardı.

Kurulandığım havluya bulaşan taze kanı da giyinirken fark etmemle dudağımı ısırarak yatağa oturmuş ve elimi karnıma sarıp bebeğimi dinlemeye başlamıştım. Bunu birkaç gündür pek yaptığım söylenemezdi ve normalde kızımız beni pek de uyutmazdı kolay kolay. Gece uyandırıp dururdu. Ateş basardı.

Bu gece çok sakin geçmişti ya da ben ölü gibi uyumuştum. Seokjin genelde gece benimle uyanmazdı, uykusu ağırdı ama arada o da bana eşlik edip dizi izlemeye başlar, arada canımın bir şey isteyip istemediğini sorardı. Hamileliğin ilk aylarında bana karşı çok hassastı. Bebek içindi belkide ama yine de sürekli bir gözü üzerimdeyken o zamanlar kendimi değerli görebiliyordum. Şimdi... Şimdi genellikle evde olduğu zamanlarında bile yeni sezon ürünleri için harcıyordu. Haftaya Amerika'ya gidecek birkaç hafta sonra dönecekti. Ondan sonra son ayıma gireceğim için evde kalacağını ve benimle olursa bir tatile çıkacağını söylemişti.

Ne yalan söyleyeyim, ona inanmıyordum. Böyle bir şeyi ağzından ilk defa duyuyordum ve ağzından ilk defa duyacağım şeyler asla yerini bulmazdı.

"Bay Kim, iyi misiniz?" Kira adeta hissetmiş gibi kapımda bittiğinde çaresizce telefonumu elime almış ve annemi aramıştım.

.....

Akşam yemeğine  annemle babamı davet etmiştim ama onlar daha önceden gelmeyi akıllarına koydukları için biraz hazırlıksız yakalanmıştım. Açıkçası annem bana her zaman iyi hisettirirdi. Onun bilgeliği, omegası ve anneliği bana her zaman destek olmuş, güç vermişti.

Çabucak morarmış göz atlarıma birkaç bir şey sürmeye başlamış ve ne kadar besleyici vitaminler, takviyeler alsam da soluk olan dudaklarıma renkli bir lip balm sürmüştüm. Bedenim sanki eror veriyor gibiydi. Bazı noktalarda tükenmişlik paçalarıma sızıyordu ama bunun hamilelikten kaynaklandığı belliydi. O yüzden motivasyonumu düşürmüyordum. Kızımız için yeterli olmaya çabalıyordum.

Galiba panik yaptığım, yeterli gelmediğim ve hazırlıksız yakalandığım kısım da burda başlıyordu.

Onca sürdüğüm kaliteli ürünlere rağmen annem hemen de bakışlarını hüzüne boyayarak bana sarılmıştı.

"Alfan nerde?" Babam saatine bakarken onu yanıtsız bırakmış ve gözlerimi kapatarak annemde huzura ulaşmıştım. Şuraya çöküp hüngür hüngür ağlamama az kalmıştı. Anneme sarılmak ne zamandan beridir beni ağlatacak gibi hissetirmeye başlamıştı ki? Tamamen hormonel olmalıydı, değil mi?

"Ah oğlum, Hesun kocaman olmuş! Geri  çekilerek karnımı ellemiş ve gülümseyerek dizleri üzerine paltosunu çıkartmadan çömelmişti.

"Torunum? Nasılsın? Hesun'um kocaman olmuşsun aşkım." Kızımızın ismini annem bulmuştu ve dilinden de düşürmüyordu.

"Baba seni nasıl doğursun? Kalırsın orda bak. Kaç kilo aldın sen?" Bana merakla ve inanamayarak bakmış, ayağa kalkarak üstündeki fazlalıklardan Kira sayesinde kurtulmuştu. Babamın önceden geçtiği oturma odasına yönelicekken beni durdurmuş ve içeriye bir bakış atarak yukarıya çekelemişti. Kurdu anında endişeyle bana göndermeler yaparken omegam kendini serbest bırakmış ve kendi endişesini de ortama katmıştı. Hesun'un odasına geldiğimizde Seokjin'in favori kokusu olan oda parfümü bile beni rahatlatmamış aksine onu hatırlatması ile daha da hüzünlü hale sokmuştu.

"Anlat aşkım." Oturduğumuz emzirme koltuğunda bana dönmüş ve dizimi okşamıştı. Tabi, hemen de anlatırdım.

"Kilo aldın diye kötü mü hissediyor-"

"Anne sadece bir kilo aldım bu ay... Konu, kilo değil." Kaşları çatılmış ve gözleri benden ayrılırken gözlüğünü çıkartıp kırpıştırdığı gözleri ile geçen ay düzenlemesi biten multazam bebek odasında gözlerini gezdirmişti... tahmin etmeye benzer bir havası vardı.

"Bu-bu sabah-" Kesikleşen nefesimle avuç içlerimle ellerimi birbirine bastırdım ve o an bacak aramda aptal bir sızı hissettim. Bu son birkaç saattir arada hissettiğim bir şeydi ve sanki tuvaletin geldi uyarısını verir gibi gelip geçen bir şeydi. Bu yüzden her tuvalete gittiğimde baksırımda bir- iki damla kan görür olmuştum.

"Ne oldu? Kavga mı ettiniz? Üstüne mi geldi? Yoksa... Amerika mevzusunu mu açtı?" Bahsettiği meseleyi anlamazken kaşlarım çatılmış ve anlatacağımdan önce onu dinlemek istemiştim ama öyle bir bakış atmıştı ki aniden karar değiştirmiştim.

"Çok az kanamam oldu sabah ama çok az." İfadesi aniden şaşkınlıktan deliye dönmüş bir hal almıştı.

"Anne...." Söylediğime pişman olmaya başlarken alnımı sıvazlamış ve gözlerimi sakin kalmayı umarak kapatmıştım.

"Na-nasıl oldu? Düştün mü? Hesun yoksa-" Endişeyle hızlıca konuşmaya başladığında boşluğuma gelen acı dalgası yüzünden ağzım açık kalmıştı.

"A-anne."

#
Omega'nın kurgusunun çok uzun olmayacağını düşünerekten ilk bölümü atıyorum.

Omega'yı yazarken cidden soft hissediyorum. Ne kadar kaos olsa da işin içinde bir bebek olduğu için kalbim orda atıyor olabilir.

Umarım beğenirsiniz

###

Omega'nın düzenlenmiş versiyonunu yeniden yayımlamak istedim. Temel yapıda biraz değişiklikler olucak ve finali de tamamen yeniden yapılandırabilirim. Biraz işleyişi göre  arada yaptığım değişikliklere göre sona karar vericeğim.

Umarım  bu versiyonu daha çok beğenilir.

OMEGA 'オメガ'/TaekookWhere stories live. Discover now