1

88 13 2
                                    

Böyle nicesini görmüştü korkudan karşısında titreyen, yalvaran. Acıması yoktu, çünkü hiçbiri acınacak insanlar değildi, insan değildiler. Son kez baktı karşısındaki kadına. Kadın zorla fuhuş yaptırırken reşit olmayan erkek ve kız çocuklarına başına böylesinin geleceğini düşünemedi, bilse yapar mıydı? Sorun da buydu zaten, saatlerdir söylediği sadece iki kelimelik cümle 'bilsem yapmazdım' bilmesine gerek yoktu yapmaması için, bu insanlığa sığan bir şey değildi en başında. Bu cümle öfkesini daha da harladı, çeşitli oyuncakları arasında bulunan kezzap son hamlesiydi, en sona sakladığı. Altın vuruş. Ve ölüm. İsterdi ki daha çok vakti olsun, pişman ede ede yavaşça son nefesini acıyla versin. Fakat bulunduğu yeri ihbar edeli iki dakika olmuştu, polis ve peşine takılan özel ajanların söylenen konuma ulaşması on dakikayı almazdı.

"Fazla vaktim yok. Dua et, yoksa acılar içinde son nefesini verirdin, karşında zevkle izler öldüğünden emin olduktan sonra siktir olup giderdim, başka bir zamanda, başka bir mekânda, başka bir kişiyle diyelim... sizin gibilerin kökünü kurutacağım. O masum çocuklara bir daha kimse dokunmayı bırak bakmaya cesaret edemeyecek."

Uyguladığı şiddet sadece fiziksel değildi, zihnen de bitik duruma getirmişti kadını. Korumalarının gözlerini oyduğu videoları derleyip birleştirmiş kadına izletmişti, midesi kaldırmayan fuhuş çetesinin lideri olan bu kadın midesinde ne varsa dışarı çıkarmıştı. Gülmeden edemedi, yaşça büyük şerefsizlerin önüne attığı çocukların acı çığlıklarını kaldırıyordu midesi fakat bunu kaldıramamıştı.

Erimeye karşı dayanıklı cam şişenin kapağını açtı.

"Nolur! Dur! Her şeyimi al ama beni öldürme. Çocukları bırakacağım lütfen!"

İstese de istemese de bırakacaktı. Tüm mal varlığını zaten almış ve başka bir hesaba aktarmıştı. 30 çocuğun hayatını yeni baştan inşa edecek kadar çok parası vardı.

Çığlıklarına aldırış etmedi, yalvarmasına sanki kaçabilecekmiş gibi bağlı olduğu sandalyeden geri geri gitmeye çalışmasına. Kadın ne derse desin sustu.

"Öldür beni! Dayanamıyorum, dayanamam! Bu kadar cani olamazsın!"

Kendi caniliğini hiçbir zaman görmemiş biri olarak ona cani demesi içler acısıydı. Beni öldürme demeyi bırakmış olmasına kahkahalarla gülebilirdi, çıkınca buna gülmeyi aklına kazıdı. Acısız öleceğini düşünüyordu hala, bu düşünceyi beyninden silmek lazımdı, beynine ulaşabilmesi için ise simsiyah beline kadar gelen saçlardan kurtulmalıydı önce.

Önce oyuncaklarının bulunduğu masadan en keskin bıçağını aldı, kadın haykıra haykıra ağlarken onlarca kez bıçaklanarak öleceğini sandı fakat daha da beterini yapmak için sadece saçlarını kesecekti.

Kesti de, o zehir gibi aklını cinayetlere adamış, iyi sanılan en kötü insandı. Gülümsemesi bir an olsun eksilmeden saçlarını kesip yere koydugu şişeyi tekrar kavradı. Ve muhtemel son. İki dakila bile sürmeyecek ölümü oldukça acılı olacaktı.

Kapağını açtığı şişeyi yavaşça kaldırıp döktü, saçları erirken boğazları parçalanırcasına bağıran kadını umursamadı. Bu ağaçlık alanda kimse duyamazdı onları. Yavaş yavaş döktüğü kezzap kafa derisini eritip beynine ulaştığında, orman ilk geldikleri anda olduğu gibi sessizliğe kucak açtı.

Güzel, dedi kendi kendine, sessizlik çok güzel.

Bir baykuş sesi işitti o sırada, gülümsemeden edemedi. Sabah uyuyan bu kuş gece avlanmak için uyanırdı. Tıpkı onun gibi. Demirden bir simge bıraktı tırnaklarını söktüğü kanlı ellerin arasına.

Tüm oyuncaklarını deri çantasına yerleştirdi. Kanıt bıraktı mı diye kontrol etmedi. Çünkü o asla kanıt bırakmaz işini titizlikle hallederdi...

Uzaktan duyduğu yüksek siren sesleriyle arabasının bagajında bulunan gizli bölüme yerleştirdi çantayı. Sakinlikle sürücü koltuğuna geçtiğinde mesaisi yeni bitmişti, evinde hangi aromalı kahvesini yudumlayacağını düşünürken kontağı çevirdi, biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı.

KANITHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin