Ripped at every edge

631 62 141
                                    


Ellerini soğuk kapı ziline bastırdı beyaz tenli çocuk rengi daha da solarak. Yerinden çıkacak gibi atan kalbinin kulaklarına vuran uğultusu muydu başını döndüren yoksa sokağın başından beri sırayla dizilmiş kuru ağaçları döven şiddetli rüzgar mı, emin olamadı. 

Kısa bir sürenin ardından kapı yavaşça aralandı. Kısa küt saçlı, yaşlanmaya yeni başlamış gibi duran, gözlerinin feri sönmüş bir kadın açtı kapıyı. Elindeki buruşturulup birkaç kez kullanılmaktan yıpranıp incelmiş peçetesini yavaşça morarmış, halkalı göz altlarına bastırdı.

"Kimsiniz?" diye sordu zorlukla çıkan sesiyle.

"Şey ben... Ben Hoseok'a bakmıştım." dedi Yoongi. Kadının, oğlunun adını duymasıyla tepeden tırnağa bir kez daha titremişti sanki. Birden ayaklarının bağı çözüldü, elleri tutmaz oldu. Dengesini kaybeden kadını görünce hızla atıldı Yoongi, yakaladı belinden. Holü geçerek gördüğü ilk kanepenin üzerine oturttu kadıncağızı.

"O..." dedi kadın, hala adını söylemeye cesareti olduğunu hissetmiyordu. "Onu kaybettik" dedi en kısık sesiyle.

Şimdi genç oğlanın dengesi bozuluyordu. Gözlerinin karardığını hissetti, en yakın komodine kendini dayamasaydı düşerdi dizleri üzerine. Boğazı kuruyordu, gözlerini yumdu sıkıca, şaka olsun der gibi.  Başının döndüğünü hissetti, kadınsa konuşmaya devam etti.

"Bir ay oldu. İşten eve yeni gelmiştim, ellerimi yıkayacaktım. Yukarı çıktığımda odasında yoktu ,o..." kadın bu sefer tamamen göz yaşlarına yenik düştü, evlat kaybı her yürek için fazlaydı.

Yoongi ise yanan gözlerinden dökülen sıcak göz yaşlarını hissetti. Başı uğulduyordu şimdi. Kendine küfürler ediyordu bir yani, diğer yanıysa daha o farkındalığa erişmemişti bile. Bilinçsizce onu ayağa kaldıran bacakları, zavallı kadını oracıkta bırakarak yukarı gitmeye zorladı onu. Merdivenleri tırmandı, kapısı kapalı olan tek odanın önünde durdu. Soğuk demirden kapı koluna attı elini, zaten titreyen vücudu bir kez daha titredi. Yavaşça adımını attı düzenli odaya. Burnunun direğini sızlatan hoş kokuyla bir kez daha yumdu yaşlar içindeki gözlerini, bir kez daha lanet etti kendine. Çaresizce çekti içine, aptallığı yüzünden sadece bir kez koklayabildiği bu güzel kokuyu. 

Güçsüzleşen dizleriyle turladı küçük odayı, zile bastığında güm güm atan kalbini hissedemiyordu şimdi, durmuştu sanki. Ellerini gezdiriyordu  odadaki eşyalarda izinsizce, belki ayıptı bu belki ahlaksızca, ne derseniz. Ona göreyse bu, sorumsuz ve bencil bir kalbin çaresiz çırpınışlarıydı, girilmediği için tozlanmış komodinlerde sevdiğinin ufak bir dokunuşunu hissetmeye çalışmaktı. Nasıl da iğrenç demişti onun güzel, zarif ellerine. Nasıl kırmıştı kalbini acımadan. Nasıl gözleri kör olmuştu bu kadar gerçek sevgiye. 

Kemikli parmaklarını bir çekmecenin kulbunda gezdirdi, yavaşça kendine çekti. Defterler çıktı karşısına, onun için not tuttuğu defterler. Yoongi daha fazla dayanamadı, dizleri onu taşıyamadı, yere çöküverdi. Eline alıp sarıldığı defterin arasından ince bir kağıt parçası düştü. Gözlerini kırpıştırıp daha dikkatli baktığında bunun bir zarf olduğunu gördü, hafifçe buruşmuş olsa da nispeten düzgün bir zarf. Titreyen elleriyle alıp zarfın arkasını çevirdiğinde, onun ellerinden çıkmış ismini gördü kağıdın üzerinde. Onun parmaklarıyla yön bulup mürekkeple işlenmiş kendi değersiz ismini gördü.

Min Yoongi'ye yazıyordu zarfın üzerinde.

Yavaşça, kalbi tekleyerek çıkardı içindeki kağıdı zarftan. Yer yer ıslanmış, bir köşesinde hafifçe bir kızıllık olan, kargacık burgacık bir el yazısına ev sahipliği yapan bu kağıt çok daha kırışıktı.

Ripped | SopeWhere stories live. Discover now