final; galakside kaybolan yıldız

375 36 70
                                    

Dört sene. Nerede, ne yaptığını, ne halde olduğunu bilmiyorum.

Çok zaman oldu. Saniyeler koştu, dakikalar yürüdü, saatler hızlandı ve seneler öldü. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar. Bu günlerin o olmadan geçtiği her vakit mıh gibi yapıştım kaldım ölüme. Ama ölemedim. Ölmesem de olur artık, bir önemi kalmadı. Sadece kırık yıllar geri de kaldı.

Keşke o da geri de kalsaydı.

Lâkin, yapamadım.

Onu yıktığımdan beridir elsizim, dilsizim, sağırım, körüm. En fenasıda hayatsızım. Bir hayatım yok. Arkadaşım yok, sevgilim ondan sonra hiç olmadı. Yapamazdım ki. Birinin canını ellerimle aldıktan sonra başka kimin ellerine el olabilirdim.

Yapamazdım.

Onu geri de bırakamazdım.

Neden onu geri de bırakamazdım bilmiyorum.

Ben hiç bir şeyi bilmiyorum. O da bilmiyordu. Hayatın nasıl bir yer olduğunu ve niçin yaşadığımızı bile bilmez olmuştuk. Bu yüzden de bilemedim. Meçhul olan asıl şey hiç düşünmediklerimiz olurmuş aslında.

"Sadece gitmek bu kadar mı zor?" senin için kalmak bu kadar mı zor? Umarım bu soruyla karşı karşıya gelmem.

Ama geldim.

Hatta kendisine "senin için kalmak bu kadar mı zor?" diyemeden gitmiş oldu. Bilemezdim ömür billa gideceğini ve yine bilemezdim ki bu acının mütemadiyen süreceğini. Hakikaten de onsuzluk mütemadiyen, onun acısı, sızısı, bizim meçhullüğümüz, biz ve yine biz! Mütemadiyendi. Bilemezdim.

Ben kendimi bildim bileli bilememişim.

Eğer kendimi bilebilseydim o yanımda olurdu. Hiç bir şeyi cehenneme çevirmezdim. Gerçi biz hep cehennemdeydik. Ama yine de onun yüreğine su serpebilmek yerine buz üzerinde yanmasına müsaade ettim ve son darbeyi de benden aldı!

Onu vurdum. Bir silahla değil, bir sopayla değil ama onu vurarak öldürdüm. Yalnızca üç kelimeyle yüreğini, ruhunu, gözlerini, ellerini yaktım onu, sanki hiç yanmıyormuş gibi. Önce vurdum, sonra yaktım! Ben seni sevemiyorum!

Oysa ki ona vurmayan, onu yakmayan tek bendim ve bende herkese dönüşmüştüm.

Güzelliğini yanmaktan kurtarmak yerine bambaşka bir ateşe attım onu. Ağlasam neye yarar, tırnaklarımı kanata kanata çabalasam ne yazar, çığlıklar atsam kim duyar? Hiç bir şeye yaramaz. Hiç bir şey yazmaz. Kimse duymaz. Kör, elsiz, dilsiz! Benden hiç bir hayır kimseye gelemez.

Kimseye yaklaşamadım, herkesle gönlünü eğlendiren, arkadaş canlısı olan, tüm insanlıkla kaynaşabilen bilen ben; korktum! Kimseyi yakmak istemedim, zirâ en sevdiğimi yakmıştım ben. Ah, zamanı bir geriye alabilsem, ah. Nelerimi vermezdim zamanların geriye sendeleyip çoğalması için.

Ama her şey zamanında olmalıydı. Zamanın da nasıl bu kainat yaratıldıysa, nasıl Havva ve Adem birbirine aşık olduysa, nasıl Goethe Genç Werther'in Acıları'nı acı çektiği an yazdıysa ben de zamanında kendimi bilebilmeliydim! Onun elini itmek yerine tutabilmeliydim, dilindeki acıya göz yummak yerine kelimeleri canlandırabilmeliydim! Çok şeyi yapabilmeliydim!

Elsizdim ama seni tutabilirdim Jeongguk.

Ama tutamadım.

Amalar ne kadarda çok çoğalıyor; ama, ama, ama ve ama!

Bir çocuğu katlettim. Güzel yürekli bir adamın yüreğini herkes gibi ben de kanattım. Gözlerinden insanlar yaşlar akıtırdı ben de akıttım. Buruk gülümsemesine sebep oldum!

ma solitude, yoonkookKde žijí příběhy. Začni objevovat