13

427 65 11
                                    

on üçüncü bölüm: her şey bu hâle nasıl geldi?

bay ve bayan choi kendilerini  mutsuzluktan ölecekmiş gibi hissediyordu. san, onların biriciğiydi, tek evlatlarıydı fakat şimdi oğulları bir camın ardında üç günden beri bilinci kapalı hayat mücadelesi veriyordu. yine de buna rağmen kaza yüzünden wooyoung'u suçlamıyorlardı. aksine wooyoung için de san için endişelendikleri kadar endişelenmişlerdi ve o yoğun bakımdan çıktığında içleri biraz olsun rahatlamıştı.

wooyoung için üzülüyorlardı. zavallının uyanır uyanmaz ilk lafı 'san nasıl?' olmuştu. oğullarına bu kadar değer veren birini nasıl suçlu ilan edebilirlerdi? üstüne üstlük çocuk daha iki gün önce saplantılı biri tarafından saldırıya uğramıştı hasta yatağında. kızamıyorlardı ona, üzülüyorlardı sadece.

minhee choi koluna dokunan el ile irkildi. derin düşünceleriyle fazla meşgul olduğundan yanına birinin yaklaştığını duymamıştı. kafasını kaldırıp kimin geldiğine baktı. yeosang'tı, elindeki kahveyi kadına uzatıyordu. yorgun bir gülümseme bahşedip kahveyi aldı ve yavaşça yudumladı.

bir de bu çocuk vardı. doğum gününde hem abisi hem de en yakın arkadaşı ölümle burun buruna gelmişti. zavallı çocuk günlerdir hastanede bir kat aşağı bir kat yukarı sürünüyordu. ne kadar 'eve git biraz dinlen.' deselerde dinlemiyordu üstelik. minhee başını kahvesinden kaldırıp camın ardından san'ı izleyen yeosang'a baktı.

o gerçek bir arkadaştı.

birkaç dakika sonra yeosang abisinin yanına gitmeye yeltenmişti ki san'daki hareketliliği fark etmesiyle ayaklarının altında zift varmış gibi olduğu yere yapıştı. hızlıca ellerini cama götürürken daha dikkatli baktı. evet, kesinlikle haklıydı. san'ın çekik gözleri hafifçe kırpılıp açılıyordu.

"bayan choi!" diye bir bağırış koptu dudaklarından.

minhee kötü bir şey oldu korkusuyla elindeki kahveyi düşürürken hızlıca ayağa kalktı.

"n'oldu?!"

"s-san... sanırım gözleri hareket etti! doktor çağırmalıyız!" dedi ve birden bire koşmaya başladı. yeosang koridorda gözden kaybolurken minhee cama yapıştı. gözlerinden yaşlar süzülüyor yeosang'ın dediklerini teyit etmeye çalışıyordu. bay choi eşine destek olmasa yere yığılacaktı sanki. bir dakika sonra yeosang yanındaki doktor ve hemşireyle geri döndüğünde herkes susmuş doktorun ağzından çıkacakları beklemeye başlamıştı endişeyle.

doktor içeri girip san'ın gözüne ışık tutup birkaç değeri kontrol etti. ardından yüzündeki gülümsemeyle çıktı dışarıya.

"gözünüz aydın, oğlunuz uyandı. biraz sonra özel odaya alacağız. hepinize geçmiş olsun."

minhee mutluluk göz yaşlarıyla yere çökerken bay choi de ona eşlik etmişti. yeosang ise... o da kendini tutamamış hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.

...

san, gözlerini açtığında birkaç çift gözün kendisini izlediğini fark etti.
etrafına bakındı. annesi, babası, yeosang, doktorlar...

derin bir nefes aldı. bir şeyler mi eksikti? etrafına bakındı. neredeydi? bakılacak olursa bir hastane odasındaydı. peki ya neden buraya gelmişti?

gözlerini zar zor açık tutarken mırıldandı.

"ne oldu bana?"

annesi ağlayarak oğlunun eline sarıldı.

san istediği cevabı alamadığından kafasını doktora çevirdi.

"bana ne oldu?" diye yeniledi sorusunu.

"sakin olun lütfen. bir kaza geçirdiniz ancak şu an iyisiniz."

doktor sakinleştirici sesiyle konuştuktan sonra yavaşça elindeki ışığı san'ın gözlerine götürdü. birkaç şey daha kontrol edip san'a baktı.

"size birtakım sorular soracağım, lütfen cevaplayın. kim olduğunuzu hatırlıyor musunuz?"

san anlamayarak ona baktı.

"bana adınızı söyler misiniz?" diye yeniledi sorusunu doktor.

"ben... ben choi san."

annesinin rahatlamış nefesi duyuldu odanın içinde. bir an kendisini dahi unuttu zannedip stres olmuştu.

"güzel... bay choi, nerelisiniz?"

"ah... ben seulde doğup büyüdüm."

"çok güzel. peki hangi okula gidiyorsunuz?"

"seul ulusal üniversitesinde mimarlık okuyorum."

"harika. bir sorun yok gibi gözüküyor. son bir soru daha sormama izin verin. şu anda kaç yaşındasınız?"

san çok kolay bir soruya cevap veriyormuş gibi yanıtladı.

"birkaç ay sonra on dokuz olacağım."

san'ın sakin sesine karşılık herkes sessiz kalsa da şaşkınlıkla ona dönen gözler bir terslik olduğunu adeta bağırıyordu.

çünkü choi san birkaç ay sonra on dokuzuna falan girmeyecekti. o zaten on dokuz yaşını bitirmişti, yirmi yaşındaydı.

ONEMLI OKUYUN LUTFEN
simdi canlarim kafaniz karisabilir diye bi aciklama yapma geregi duydum, beyninizin yanmasina hazir olun. ilk bolumde yani gunumuzde san ve yeosang uc yildan beri arkadas ve o ikisi on sekiz yasinda tanisiyorlar, bir yil gectikten sonra yani on dokuz yasindayken san partide woo'yu görüyor ve ikisi o zaman tanisiyor cikiyor falan. aradan bir yil geciyor bu ikisi hâlâ birbirleriyle cikiyor ve san yirmi yasindayken bu dae olaylari oluyor, kaza yapiyorlar. gunumuzde ise kazanin uzerinden neredeyse bir yil gecmis. hatirlarsaniz yeosang san'a woo icin bir yil kadar once kotu bir kaza gecirdi diyordu yani bu kaza olaylari san yirmi yasindayken oluyor. san gunumuzde yirmi bir yasinda. bu bolum gunumuzden bir yil once olanlari anlattigi icin san'in yirmi yasindayim demesi gerekiyordu fakat on dokuza girecegim dedi. oysa woo ile tanistiginda zaten on dokuz yasindaydi. (ah be woo... cocuk seni unutmayacakti birkac ay daha hatirliyor olsaydi... bahtsiz kekim) bir bolum daha flashback yazicam ve ardindan gunumuze gececegiz artik, planlarda bi degisiklik olmazsa boyle olacak. woaw... benim bile beynim yandi. kolay gelsin iyi okumalar.

still with you - woosan Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt