depersonalizasyon

128 13 10
                                    

Üniversitenin kapısından girdiğim anda dudağımı ağzımın içine çektim. Çilekli dudak parlatıcımın tadı dilime yayılmıştı. Kalabalıktan hoşlanmazdım ama burada olmak zorundaydım. Üstelik uzun zamandır olmak istediğim yerdeydim, sosyal anksiyetemin olması benim sorunumdu. 

Abartıyorum, anksiyetem yok ama muhtemelen ona yakın bir şeylerim var. Her neyse, muhtemelen neden şu anda bu satırları okuduğunuzu öğrenmek istiyorsunuzdur. İleride öğreneceksiniz.

On dokuzuncu yaşımı ülkenin en iyi üniversitelerinden biri için heba ettikten sonra Tanrı'ya şükür oraya yerleşmiştim. Bugün okulun ikinci günüydü, fazla girişken biri olmadığım için yine dersliğin en arkasına geçip sessizce dersi dinlemeyi tercih edecektim.

Tabii eğer onunla karşılaşmazsam.

O derken kimden kast ettiğimi henüz söyleyemem hikayenin gizemli kısmı burada. 

"Neva!"

Evet, adım Neva.

Omzumun üstünden geriye baktığımda dün yemekhanede tanıştığımız çocuğu gördüm. Ah... Neydi adı... Onur? İsim hafızam bok gibidir.

Yanımda benimle beraber yürümeye başlayınca, "Merhaba," dedim kısık sesle. "N'aber?"

Omuz silktim. "İdare eder. Sen?"

"İyilik. Derse gidiyorsun?"

Gülümsedim. "Tahmin etmesi zor olmasa gerek." O da güldü. Dün üzerime döktüğüm suyu silebileceğim peçetem olmadığını fark edince hemen yardımcı olmuştu, dolayısıyla tanışmak zorunda kalmıştık. Tatlı biriydi. 

"Öğlen yemeğinde arkadaşlarla kafede oturuyoruz. Katılmak ister misin?"

Arkadaşlar? Hah. Bu şey değil miydi, ilk günden canciğer kuzu sarması olup bir hafta sonra kanlı bıçaklı olan grup? Yüzüme bunu yansıtmadım ama öyle çocuksu gelmişti ki, gülümsedim. Tabii o bunu nezaket tebessümü sanmıştı. "Ah, kalabalıktan pek hoşlanmam."

"Her yer kalabalık, bahane üretme lütfen," diye gülerek takıldı. Utanmıştım. Haklıydı. Fakülteye girdiğimiz anda yüzüne baktım. "Pekala, öğlen görüşürüz." Yakalanmış olmanın verdiği utançla tebessüm ediyordum. 

Suratında aynı gülümsemeyle baktı bana. "Tamamdır, iyi dersler."

"Sana da."

Arkamı dönüp dersliğe doğru yürüdüm. Sandığımdan hızlı bir şekilde OrTamLaRA akacaktım demek. Haha. Kendimle dalga geçmek hoşuma gidiyordu.

&

"Zeynep ben." 

Samimi tebessümümle fazla sevimli ve sıcakkanlı görünen Zeynep'in elini sıktım. Sonra sırayla Eren, Hilal ve Kerem'le el sıkıştım. Sandığımın aksine kalabalık ve saçma bir grup değildi, Onur, Zeynep ve Kerem aynı liseden gelmişlerdi, Hilal ve Eren'de çocukluk arkadaşlarıydı. Son sene hepsi aynı dershaneye yazılınca bu grup oluşmuştu. Yani arkadaşlıkları uzun zamandır varmış. 

Doğrusu çok şanslı olduklarını düşünüyordum. Arkadaş ortamları hiç bozulmamıştı, üstelik hepsi de aynı nitelikli üniversiteyi tutturmuştu. Müthiş bir olaydı.

Yeni kız olduğum için nereden geldiğimi, hangi bölümde olduğumu falan anlattım. Hepsi çok tatlıydı, yabancılık çekmeme izin vermemişlerdi. Çok fazla muhabbete katılmadan öğle yemeğimi onlarla yedim. Çekingen halimden sıyrılmam için biraz zaman geçmesi gerekiyordu.

"Ee Neva, yurtta mı kalıyorsun?" Kerem'e bakıp başımı salladım. "Evet, üniversitenin yurdunda kalıyorum."

"Nasıl ortam?"

"Bilmem, pek çıkmıyorum odamdan."

"Fazla çekingensin. Bir süre sonra açılırsın," dedi gülümseyerek. Yorum yapmadan hafifçe tebessüm ettim. Ortam kızı olmamı falan bekliyorsa, çok beklerdi. Ben genel olarak insanlardan hazzetmiyordum, evet, hala bir ergendim.

Telefonumun ekranını açıp saate baktım. Dersim başlayacaktı. Çantamı omzuma takıp yavaşça kalktım. Gözler bana dönmüştü. "Yemek için teşekkürler, derse gitmem gerek. Tanıştığıma memnun oldum," dedim çok fazla göz teması kurmadan. Hepsi birkaç cümle söyledi, arkamı döndüm. 

Ve onu gördüm, tam arkamdaki masada oturuyordu. Ne zamandır oradaydı? 

Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Dişlerimi sıktığımı hissettim, gitmem gerekiyordu. Ama donakalmıştım. Kalbim boğazımda atıyordu. Hadi be Neva, yürüsene!

Kafeden çıktığımda arkamdan geleceğini biliyordum.

&


depersonalizasyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin