247 28 2
                                    

"Şaka mı bu?"

"Hayır, biz gayet ciddiyiz."

Ten karşısında dikilen iki adama şaşkınlıkla bakıyordu. Doğru mu duymuştu? Az önce gerçekten ondan ulusal bankanın internet sistemini çökertmesini mi istemişlerdi?

"Bakın ben sadece bilgisayar mühendisiyim. Hacker falan değilim. Bir de siz delirdiniz galiba, bu yaşta hapse girmek gibi bir niyetim yok."

"Çekilin!"

Ten bu sesi ve cüsseyi bir yerden tanıdığına emindi. Hafızasını bir kaç saat geriyi hatırlamak için zorladığında sabah onu şirkete getiren adam olduğunu anladı.

"Gizli mekanlarınıza şöförlerinizi mi sokuyorsuz? Güvenlik sıfır!"

Jungwoo tuhaf bir yüz ifadesi ile yanındaki Yuta'ya döndü ve bir kaç saniye bakıştılar.

"Şöför mü dedi o?"

"Dedi. Hem de koskoca patrona dedi."

Johnny, Yuta ve Jungwoo'yu susturmak ve ortamdaki kasveti dağıtmak için bir kaç kez öksürdü.

"Şimdi beni iyi dinle Youngheum. Burada kimse kimsenin kimliğiyle ilgilenmez, herkesin tek amacı patrona hizmet etmek ve bunun karşılığını alabilmek. Anlatabiliyorumdur umarım. O yüzden hemen sana denileni yap."

Kollarını göğsünde birleştirip Ten'in arkasına geçti. Yüzündeki ciddiyet ve yalandan sinirli bakışları etrafta korku salmış olacak ki bilgisayar ekranına baktığında sitenin ayarlarının değiştirildiğini gördü.

"Bu kadar çabuk mu?" Ciddiyetinin yerini şaşkınlık ve hayranlık bürüdü.

Ten adeta milli bir görev başarmışçasına göğsünü kabartıp "beni bu kadar hafife alman ağrıma gitti, şöför." Diyerek odadan çıktı.

"Johnny kanka, iyi misin? Bir kızardın, bozardın geç otur şöyle."

Yuta'nın dediklerinden sonra daha da sinirlenen Johnny karşısında gülmemek için adeta kıvranan Jungwoo'yu görünce iyice celallendi.

"Siktirin gidin odamdan!"

Ten

Şirketi keşfetmek için tüm katlarda başı boş gibi dolaşıyordu.

Herkes yoğun bir tempoda çalışıp, gözlerini bir kere bile ekrandan ya da önlerindeki kağıtlardan ayırmıyordu.

"Patron acımasız biri olmalı." diye düşündü yürürken.

"Pardon acaba siz Lee Youngheum musunuz?"

Arkasından gelen sesi duyunca durdu. Hafifçe nefesini dışarıya verdi ve yönünü sese çevirdi.

"Lanet olsun ki benim, ne vardı?"

"Ben Moon Taeil. Sizinle ilgilenmek ve şirketimiz hakkında bilgi vermek amacıyla görevlendirildim. Beni takip edin lütfen."

"Anaokulu çocuğuyuz sanki, memnun oldum Taeil. Neyse sevdim seni sen de benim gibi kısasın. Kaçlısın Taeil?"

"1994 doğumluyum Youngheum Bey."

"Vay abim benim." diyerek kolunu Taeil'in omzuna atınca kolu aynı hızla tekrar kendi vücuduna yapıştırıldı.

"Resmi bir kurumdasınız, lütfen davranışlarınıza dikkat edin."

Göz devirerek önünde ki adamı takip etti.

"Burası genelde öğle molalarında takıldığımız yer. Her türlü yiyecek içeceği bulabilirsiniz."

"Sin."

"Pardon?"

"Fazla resmiyetten hoşlanmam, lütfen siz şahıs ekleri yerine sen olanlarla konuş Taeil Ağabey."

"Hay sabır, Johnny seni bir elime geçirsem."

Bu sefer anlamayan Ten oldu. Taeil bunu farkedince eliyle devam et işareti yapıp şirketi tanıtmaya devam etti.

"Son olarak burası da birazdan sunum yapacağın yer. Hazırlansan iyi edersin. Kolay gelsin."

"Gidiyor musun Taeil?"

"Evet ve ne kadar üzülüyorum biliyor musun senden ayrıldığım için? Sağ elinin baş parmağını işaret parmağının en ucuna getirip "şu kadarcık" diyip gitti.

"En azından birazcık üzülüyormuşsun."

Sunumu için bilgisayarı ayarlayıp projeksiyon yardımıyla karşıdaki perdeye görüntüyü aktardığında insanların ellerinde kahveleriyle yavaş yavaş toplanmaya başladığını görünce biraz şaşırdı. Niye tüm şirket işlerini bırakıp onu izlemeye geliyordu? Ayı falan oynattığı yoktu.

"Hazırsan başla Youngheum."

Johnny kalabalığın içinden yavaş yavaş en öne geldi ve bar sandalyesine oturdu.

"Yine mi sen salak herif!"

"Ayıp olmuyor mu sizce de arkadaşlar bir çalışanın patrona bu şekilde hitap etmesi."

Ten duyduğu şeyle elindeki kalemi yere düşürürken ağzından sadece tek bir kelime çıkardı.

"Patron?"

Hava çok kasvetli bugün içim şey oldu.

first love | johntenWhere stories live. Discover now