239 25 8
                                    

"Patron benim ayağıma geldi düşünebiliyor musun Taeyong!" Pizzasından bir ısırık daha aldı.

"Ne güzel işte böyle hizmeti bulsam ben de çalışırım."

Ten yüzüne gülümseme yerleştirerek yemeye devam etti.

Bir kaç dakika sonra tüm pizzayı bitirmiş ve ellerini yıkamaya hazırlanıyordu ki aniden aklına gelen şeyle televizyon izleyen ev arkadaşına seslendi.

"Sen bana üç, dört ay önce oyunculuk ajansına başvurduğunu söylemiştin, ne oldu o iş?"

Taeyong haliyle böyle bir şey beklemediğinden  şaşırmış olacak ki oturduğu yerde vücudunun kasıldığını hissetti.

"Şey ya... Olmadı o."

Aslında işe başvurduğu falan yoktu. Zaten hali hazırda bir işi vardı. Bir kaç saat önce Ten'in ulusal banka sitesi sanıp hacklediği siteyi kurmuştu mesela.

"Anladım, umarım en yakın zamanda bir iş bulursun." Biraz duraksayarak cin gibi çalışan aklına dahiyane bir fikir getirdi. "Bizim şirkette çalışmak ister misin? Taeil diye biriyle tanıştım yarın sorayım ona."

Taeyong gözlerini fal taşı gibi açarak kahkahalara boğuldu.

"Hayır!" Aniden ciddileşip bağırması Ten'i korkutsada üstelemeden işine devam etti

"İyice manyak olmuş bu. Anan sana böyle mi öğretti, git dedi güzel arkadaşlar edin dedi. Sen böyle manyakların yanında çürüyorsun. Neyse be seviyorum ama işe yarıyor yani."

"Ben de seni seviyorum." "Acaba böyle bir işin içinde olduğumu ve seni bir yıldır kandırdığımı bilsen hala sever misin be dostum."

Ten sadece ilk cümleyi duyabilmiş ve televizyon izlemeye koyulmuştu. Gözleri neredeyse kapanacağı sırada telefonuna gelen bilirdim sesiyle irkildi ve mesaja baktı.

"Yarın yine aynı saatte alacağım seni. İyi geceler"

Cevap vermeye tenezzül etmeyerek battaniyesini üstüne örtüp olduğu yerde uyudu.

Johnny

"Bak sen bu adamı boş ver biz sana yeni birini bulalım. Valla hepimizi bitirir ben öyle hissettim."

"Yuta sen eskiden bu kadar boş konuşmazdın ne oldu sana, sen de mi aşıksın yoksa?"

"Kanka sen biraz geride mi kaldın varya şu Çin markası neydi adı?"

Taeil ve Johnny "Dong Grup" diyerek cümleyi tamamlarken Yuta'nın utançtan yerin dibine girmesi an meselesiydi.

"İşte orada başkan yardımcısı olarak çalışan Dong Sicheng var ya, belki Winwin olarak tanıyorsundur, o yeni eniştemiz olacak, üstünde çalışıyoruz"

Jungwoo karnına yediği yastığın etkisiyle inlerken Johnny'nin suratında ki şaşkınlık git gide artıyordu.

"Ağzınıza sakız olmamdan zevk mi alıyorsunuz şerefsizlik bu"

Yuta ayağa kalkıp odadan çıkacağı sırada Johnny "nereye" diyerek onu durdurdu.

"İşemeye gidiyorum gelmek ister misin gerizekalı?"

"Düzgün konuş bak kovarım seni"

Yuta içeriye öpücük atıp gittiğinde Taeil ortamın havasını düşüreceğini düşünmedi bir şey yaptı.

"Siz eminsiniz değil mi Ten sitenin sahte olduğunu anlamadı?"

Johnny'nin suratında ki eğlenceli ifade anında soğuyup yerini ciddiyetle karışık endişeye bıraktı

"Yani öyle umuyoruz" dedi Jungwoo atlayarak.

"Artık uyuabilir miyim gençler hadi çıkın odamdan kapatın ışıkları..."

Johnny ikili çıktıktan sonra kendisini derin bir uykuya bıraktı.

"Sana nasıl aşık oldum bilmiyorum ama iyi ki oldum Youngheum."

Ten

Perdenin arasından sızan güneşin gözlerini açmasıyla yeni bir güne merhaba dedi. Her zaman yaptığı gibi ilk iş olarak suyunu içti ve farklı olarak bardağın yanına iliştirilmiş notu gördü.

"Günaydın, erken çıkmam gerekti tezgahta bir şeyler var yersin."

Hızlıca odasına gidip giyindi, en sevdiği parfümden bir kaç fıs sıkıp saçlarını düzelttikten sonra şarkı söyleyerek mutfağa gitti.

*Cause there'll be no sunlight
If I lose you, baby
And there'll be no clear skies
If I lose you, baby

Kapının çaldığını duyunca yönünü oraya çevirdi ve karşısındaki kişi bekleyeceği son kişiydi.

"Sesin çok güzelmiş."

Johnny eşiğin önünde dikilmiş içeri girmek için ayakkabılarını çıkarıyordu.

"İçeri gel dediğimi hatırlamıyorum"

"Ben de sorduğumu hatırlamıyorum" diyerek yanaklarını sıktıktan sonra Ten'in peşinden mutfağa girdi.

"Bence dışarıda kahvaltı edebiliriz."

"O zaman niye içeri girdin manyak herif?"

"Benim aklım yerinde mi? Seni görünce hele de bu kadar yakın olunca..." ellerini Ten'in kıvrımlı beline doladı. "Öpmemek için zor duruyorum."

Ten yanaklarının domates tarlasından farksız olduğuna adı gibi emindi. Niye kalbi bu kadar hızlı çarpıyordu.

"Çekil, çekil dedim!"

"Özür dilerim, Ten... Bir anda böyle oldu."

"Şey... neyse, sorun yok. Çıkalım."

"Çıkalım?"

"Dışarı Johnny, dışarı."

Merhaba ve görüşürüz
* It Will Rain/Bruno Mars

first love | johntenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin