14

309 37 14
                                    

[yorgun savaşçı jongin ve bebekleri]

jongin:
kyungsoo
kyungsoo
cama çık acil
cama taş atmak istemiyorum annen uyanır falan olmaz şimdi
acil

chanyeol:
bekle soo uyuyor

jongin:
sizin kata tırmanamam :(
sokakta kaldım

chanyeol:
bekle
kyungsoo'nun camına gel
ben de oradayım

jongin:
şaşırmadım
camı aç
saçlarını uzat da tırmanayım

chanyeol:
>:(

-

"biraz daha sessiz olsan ölür müsün?" chanyeol, bir taraftan jongin'e yardım ediyor bir taraftan da fısıldayarak söyleniyordu. ne vardı da sabahın dördünde, jongin camdan odaya tırmanmak zorunda kalmıştı. ikisi de soo'nun ailesi derin uyuduğu için mutluydu.

"bak çıktım işte." jongin, soo'nun odasının zeminine bastığı gibi yere oturdu. sehun ile geçirdiği yaklaşık dört saatte çok eğlenmişti. "soo'yu da uyandıralım." dedikten sonra yorgana sarılarak uyuyan soo'nun yanına gitmek için ayağa kalkmaya çalıştı.

"bekle şimdi, otur yerine." chanyeol, jongin'in çok gürültülü olduğuna kendi içinde karar verdikten sonra onu ayağa kalkmadan yere geri oturttu. kyungsoo'nun odası, ikisinin de aynı anda sessizce hareket edebileceği kadar büyük değildi.

chanyeol, jongin'in yerde oturduğuna emin olduktan sonra soo'yu uyandırmanın sırası gelmişti. jongin'in gelmesiyle başlayan çok kısa süreli sessiz kaosun içinde bile olsa çok huzurlu görünüyordu. soo aslında her zaman -en azında chanyeol böyle düşünüyordu- huzurlu görünüyordu; uyurken, beraber vakit geçirirken, takımı ile çıktığı maçlarda... "soo, uyan bak kim geldi." chanyeol'un dürtmeleri kyungsoo'yu uyandırmaya yetmiyordu.

"bak şimdi nasıl uyandırıyorum." jongin yerinden kalktı ve iki adım atamadan kyungsoo'nun üzerine oturdu. bu chanyeol'un sessiz ve sakin uyandırma servisinden çok farklıydı. "ya salak mısın oğlum ne yapıyorsun!?" chanyeol hala fısıldayarak jongin'e bağırmaya -ne kadar bağırmak denebilirse- başladı.

"jongin," kyungsoo sonunda uyanabildi. "sen ne ara geldin." jongin'i üzerinden iterek yatağına oturdu. "ve saat bu saatte ne işin var oğlum burada, nasıl girdin odama?" kafası iyice karışmıştı.

"büyücüyüm ben." jongin eğleniyordu.

"saçmalıyor, sen uyurken camdan tırmandı." chanyeol, yatağın karşısındaki koltukta oturup direkt olarak kyungsoo'ya bakıyordu. "annenler uyanacak diye ödüm koptu."

"bakın çok önemli şeyler oldu. onları anlatmaya geldim, yoksa ne diye gecenin dördünde soo'nun odasına gireyim." sonra chanyeol'un döndü. "hem senin bu saatte ne işin var soo'nun odasında benden habersiz sevgili falan mı oldunuz."

"hayır!?" chanyeol hızla cevap verdi. "oyun oynamaya gelmiştim sonra saat birden eve gitmek için çok geç oldu falan işte. hem ben neden sana açıklama yapıyorum şu an."

"ne bileyim soo'dan hoşlanmadığını kanıtlamak için kendini çok kasıyorsun." bu sırada soo sadece önünü görebilmek için gözlüğünün camlarını silmeye uğraşıyordu. konudan çok bağımsızdı.

"chanyeol ve benim olmayan aşk hayatımı salıp camdan tırmanmanın sebebine yoğunlaşabilir miyiz?" kyungsoo önünü görmeyen ve yarı uyanık haliyle bile hala grubun beyniydi.

"bakın şimdi." jongin heyecanla anlatmaya başladı. yarı uykulu kyungsoo ve ben-ondan-hoşlanmıyorum chanyeol da dikkatle dinliyordu. "gece sehun bana dedi ki çıksana dışarı. sonra ben de düşündüm aklıma annemin beni hayatta dışarı salmayacağı aklıma geldi, ama bir şekilden camdan falan dışarı çıktım. nasıl oldu sorgulamayın hiç bilmiyorum aşk adam olmuşum iyice." bir duraksayıp esnedikten sonra devam etti. "beyaz atlı prensim sehun beni aldı falan, sonra yürümeye başladık biz. sehun içmeye bi şeyler almış canım çok üzülmüş baekhyun bizim kel jongdae ile baloya gidince. konuştuk falan bi park varmış hiç bilmiyordum varlığını beni oraya götürdü denizi bile gördük uzaktan da olsa. gerçi deniz mi değil mi anlamadım hava karanlık, sallıyorum şu an. evden çıktığımız mı var o yüzden bilmiyorumdur herhalde." jongin kendini kaptırmış anlatmaya devam ediyordu. "neyse, ben ilk kez soğuk çay ya da kola olmayan bir şey içtiğim için çarptı fark etmişsinizdir fark etmemişseniz de söyleyeyim fark edin. sonra konuştuk biraz yuvarlandık beni salıncakta salladı kaydırağa tırmanırken düştük dizim falan kanadı en son on yaşındayken falan dizim kanamıştı. en son geç oldu saat diye ayrılmaya karar verdik ben daha uyanık olduğum için sehun'un telefonundan arkadaşlarını aradım onlar geldiler falan sonra beni evimin oraya bırakıyordu sehun ama galiba beni baekhyun falan sandı, kafam çok karıştı o an, sonra bir baktım kafası kafama yaklaşıyor. bu arada arkadaşları da bizden biraz uzakta sehun'un beni camıma bırakmasını bekliyor, sonra kafası kafama iyice yaklaştı." jongin'in gözyaşları yavaş yavaş akmaya başladı. "seni seviyorum baekhyun dedi ve beni öptü. size yemin ederim o an ne yapacağımı bilemedim bana öyle dedi mi anlamadım bile sanki, ama ayrıldığımızda ağlamaya başladım o fark etmedi ben de seni seviyorum dedim ve sonra arkadaşlarının yanına giderken arkasından ağlayarak el salladım, eve gitmek istemedim sonra aklıma burası geldi." artık sadece gözyaşları akmıyordu, jongin baya baya ağlıyordu.

kyungsoo'nun bacaklarına uzandı ve bir süre sessiz sessiz ağlamaya devam etti.

// karışık oldu sanki ama bilmiyorum ben beğendim :D umarım siz de beğenirsiniz
yorum dilenmek istemiyorum ama yorumları okumak çok keyifli <3
yazım yanlışlarım olabilir yazdıktan sonra tekrar kontrol etmedim

crazy little thing called love | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin