60. Bölüm

6.6K 396 96
                                    


Zamanın durduğu anlar vardır. Belki zaman durmaz ama insan öyle zanneder. Koca lokantada ki onca insan donmuştu ya da sadece yıllardır görmediğim ağabeyim ve ikimiz vardık. Ben korkuyla olduğum yerde çivilenmiş gibi hareketsiz kalırken karşılıklı bakışmamız bir iki saniye sürdü. Olacaklardan ne bileyim vereceği tepkiden çok korkuyordum. Şehir insanları gibi onca yıldan sonra karışmaya zerre hakkı yok deme lüksüm de yoktu. Bizim oranın insanları bir başkadır. Büyük her daim büyüktür. Küçük ise hep küçük kalmaya mahkum... Büyük olmak bir ayrıcalıktır. Saygı ister, hürmetle hatır saydırmayı bekler, söylediği her kelama itaat ister... Kocaman adımları ile yaklaştı kapattı aramızdaki mesafeyi, sarıldı sımsıkı. O an diğer insanlar ne hisseder bilemem ama ben de hiç bir duygu hissi yoktu. Kastettiğim, onca uzun ayrılığın ardından kavuşan insanların heyecanını, sevinci anlatmak istediğim ama benim hissettiğim duygu ne heyecandı ne de sevinç aksi gibi özlem de hissetmedim. Benliğimi sarmaşık gibi sarıp sarmalayan yegâne yoldaşım korku oldu. Cemil Ağabey'imin sarılmasına karşılık vermedim. Bu kavuşma böyle olmamalıydı. Ona çok önceden hissettiğim hasretle sarılmalı, hürmetle ellerimden öpmem gerekirdi ama ben tüm bunları yapamadım. İsteğim dışında kayıp düştü ellerim arasındaki metal tepsi. Gözlerim düşürdüğüm tepsiye kaydı. Zeminde kulak tırmalayıcı sesle bir iki tur döndü, dönüşleri yavaşlayıp durdu.

Ağabeyimin sesi sanki dağların ardından geliyordu, "Bacım," diyordu. "Dağ kekiğim, şükür buldum seni..." öpüyordu başımdan, sarılıp sarılıp bakıyordu yüzüme... Canım mı çekilmişti ne? Duygusuz ya da başkasını seyreder gibi yaşadığım şu anı seyreder olmuştum tepkisizce.

İmdadıma Neriman Abla yetişti. Yere düşürdüğüm tepsiyi aldı. Uzattı elini Cemil ağabeyime, "Merhaba, ben Neriman. Adile'nin hem ablası, hem de bu lokantanın işletmecisiyim."

Cemil Ağabey'im ayrıldı benden ama tek elim sağ elinin içinde hapsolmuş bir vaziyetteydi. Tebessüm ederek uzatılan küçük ve narin ele uzandı. Tokalaştılar. "Merhaba, Neriman Hanım. Bendeniz de Adile'nin büyük ağabeyiyim, ismim Cemil."

Klâsik bir tanışma faslıydı. Kısa bir incelemenin ardından, "Adilecim misafirin gelmiş madem izinlisin. Misafirinle ilgilen olur mu canım?"

Gitmek istiyor muydum hiç sorgulamadım. Neriman abla yanımızdan ayrıldığı halde ağabeyimle yanyanaydım. Gitmek için bir harekette bulunmamamdan ötürü koluma hafifçe dokundu ağabeyim. "İstersen eşyalarını al da gidelim?"

Bir şey diyemedim, ayrıldım yanından. Alacağım pek bir şey yoktu. Bir çantam bir de canımın parçası evladım vardı. İçeride ki odadan çantamı aldım. Leman ilgileniyordu Melike'yle.

"Bugün de izinliydim, görüşürüz Leman."

Uzandım oyuncakları ile oynayan kızımı kucağıma aldım.

"Ciddi bir şey yok değil mi Adile?"

"Memleketten ağabeyim geldi. Neriman abla izin verdi."

Çıktım odadan. Elleri cebinde bıraktığım yerde bekliyordu Cemil Ağabeyim. Beni görünce yaklaştı yanıma. Öylece konuşmadan yan yana yürümeye başladık. Aklım dumura uğramış gibiydi. Ben ne yapıyordum? Toprağından çocuk denecek bir yaşta ayrılmış ağabeyimle ortak neyimiz vardı, ne konuşacaktım? Bugüne kadar hangi acıyı, derdi paylaşmıştık ki? Büyük ihtimalle yaşadıklarımın hesabını sorabilirdi. Bense buna hakkın yok diyecek gücü kendimde bulamıyordum.

"Bu" dedi, Melike'yi başıyla işaret ederek. "O itin çocuğu mu?"

Olduğum yerde kalakaldım. Kaşlarım anında çatıldı. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Doğru duymuş olamayacağımı düşünmek isterdim ama ayan beyan duymuştum.

KÖRDÜĞÜM 2 AdileWhere stories live. Discover now