Flower

678 78 66
                                    

Üniversite yoluna az kaldığında yönünü değiştirip bir alt sokaktaki kırtasiyeye uğramak için adımladı. Alt sokaktaki sırayla dizilmiş kırtasiyeler, fotokobicilerle doluydu. Herkes not işlerini burda hallederdi bu yüzden de adı mecburiyet sokağı kalmıştı.

Eğer birine nerdesiniz dediğinizde bu cevabı alırsanız direkt yüzünüzü buruşturasınız geliyordu. Sayfa sayfa fotokopiler, küçücük alanda 50 kişi durmaktan bıkmış olurlardı çünkü.

Sonunda bir kırtasiyenin önünde durduğunda kapının yansımasından gördüğü dükkanla şaşırdı. Burada çiçekci olmadığına emindi. Kırtasiyenin kapısını bırakıp arkasını döndü. Yeni açıldığı belli olan süslemeler, dükkanın önünü kaplamış çeşit çeşit çiçekleri gördü.

Felix acaba çiçekleri sever miydi? Karşısında onlarca beyaz çiçek varken aklına gelmemesi mümkün müydü? Düşünürken dükkanın önüne geldiğini bile fark etmemişti. Felixe yakışacağını düşündüğü bir demet çiçek yaptırmıştı.
Neden diye sorarsanız sormayın, canı istedi.

Çiçekleri bir elinde tutarken kırtasiyenin kapısını araladı. Kenarda dizili onlarca defter bir tarafta koca koca raflarda dizili onlarca kitap. Nefes aldığını hissediyordu. Hazır gelmişken kitapta almalıyım diye düşündü. Defterlerde gözlerini gezdirirken üzerinde kocaman bir güneş bulunduran defter dikkatini çekti. Defteri elinde alıp çevirirken verdiği yumuşaklık hissi hoşuna gitmişti. Eline defteri alarak karşı raftaki kitaplara gitti.

Sırayka dizilmiş yabancı polisiye kitaplarına elini attı. Hayatında okumayı en sevdiği tür olabilir. En son Acımasızı okumuştu. Öyle bir etki bırakmıştı ki üstünde uzun süredir okuyamıyordu. Şimdide hazır denk gelmişken kitsplarda gözünü gezdirdi hoşuna giden yeni basılmış bir kaç kitabı eline alarak kasaya gitti.

Kırtasiyeden hızla uzaklaşırken üniversiteyi görmesiyle yüzüne bir gülümseme yayıldı. Felixe çiçeği nasıl vereceğini, Felixin nasıl tepki vereceğini düşündü. Hızla üniversitenin kapısından girerken herkes elindeki süslü çiçeğe bakmış üzerine çevrilen sorgulayıcı bakışları çok umursamadan hızla stüdyoya girmişti.

Okulun içinde bulunan bu küçük odayı hocanın özel izniyle açabilmişlerdi. Öyle herkes istediğini yapamıyordu tabi. Önce üst sınıfı olan Chan yetenekleri sayesinde dikkat çekmişti. Arkasından jisungla beraber Chan'ı bulmuşlar ve ardından yakınlaşmışlardı.

Üçü bir araya geldiğinde harika şeyler yapmaları ilgiyi üzerlerine çekmiş ve hocalarından bu özel imtiyazı alabilmişlerdi. Tabi ki okul stüdyonun eşyalarına karışmamıştı ama By. Seo saolsun halletmişti. Neden By. Seo der gibisiniz.

Küçükken babası kendini sinir edince "By. Seo lüten konuşmayalım" diye kibarca küsmüştü. Bunun ardından babası ile arasında bir dalga olarak kalmıştı şimdilerde ise By. Seo uzakta olduğu için kendine iyi hissetirmek için babam yerine By. Seo demeyi tercih ediyordu.

Masanın üzerine bıraktığı paketin içinden defterini alıp çıkardıktan sonra büyük bilgisayarın önüne geçti. Bu defterlere sürekli karalama yapar sonunda ya şarkı çıkardı ya da başka sayfaya geçerdi.

Karşısında duran klasöre girdi bu aralar en özendiği parçayı açtı. Adını "Cause I Like You" koyduğu bu parçada Felixinde büyük katkısı olmuştu. Şarkının son ayrıntılarınıda düzenlerken aklına gelen çiçeklerle küçüğüne mesaj atmaya karar verdi.

Eline aldığı telefonundan küçüğünün numarasını buldu. Elleri hafiften terlerken ne yazacağını düşünüyordu. Akışına bırakıp yazdı.

- Lixxie işin var mı?

Tırnaklarını hafif hafif kemirirken gelen mesaj sesiyle hemen ekrana baktı.

Albino 《ChangLix》Où les histoires vivent. Découvrez maintenant