Bölüm 7.0

162 13 2
                                    

Keyifli okumalar!

Pazartesi sabahının ilk ışıklarında Lily, gözlerinden uyku akarak yatağından kalkmış, hızlıca üzerini değiştirerek hazırladığı valizle kahvaltı salonuna gitmişti. Salonda sadece Japonya'ya gidecek grup vardı. Hepsi Lily gibi uykusuz gözlerle kahvaltılarını yapmaya çalışıyordu.

Tabağındakileri bitirmeye çalışırken Lily'nin tek düşünebildiği, bu geziyi sorunsuz bir şekilde atlatıp atlatamayacaklarıydı. Takımdaki bazı kişiler onun Beyaz Kaplan olduğunu kabullenmek istemiyordu. Bunun nedenini anlayamamıştı fakat galiba herkes daha farklı ve belki de daha güçlü birini ummuştu. Lily sıkıntıyla tabağındaki peynir toplarını yuvarladı.

O kadar güçsüz görünüyorum ki beni böyle bir ruha yakıştıramadılar herhalde.

Onu koşulsuz kabul eden dört kişi vardı: Max, Tyron, Gazel ve Noah. Bir de takımda olmayan Riley. Lily, takımdaki birkaç kişi yerine Riley'nin olmasını isterdi. O iyi bir kızdı ve insanları gereksiz bir şekilde yargılamazdı. Aslında insanlar onun umrunda değildi ve bu huyunu Lily çok seviyordu.

Şimdi yanında, Max ile her an kavgaya tutuşmaya hazır Cooper, kendini ruhu kadar dev sanan Zoe, bir buz kadar soğuk Veronica, dünyayla bağlantısı olmayan Aiden ve hakkında ne hissedeceğini bilemediği Harper vardı.

Gazel, Noah ve Max olmasaydı bu göreve katlanamayacağına adı gibi emindi. Bir de Tyron vardı. Ona istediği yakınlığı gösteremese de Tyron'ın onunla geleceğine içten içe seviniyordu Lily.

"Sarışın? Tabağındaki peynirlere eziyet etmenin sebebi ne?" diye sordu Tyron. Kahvaltıya geldiği ilk andan itibaren Lily'de bir durgunluk olduğunu fark etmişti.

Lily sıkıntıyla iç çekti. "Bilemiyorum...Tyron belki de bu takımın oluşturulması iyi bir fikir değildi." diye cevap verdi.

Tyron hafifçe gülümsedi. Genç kızın çekincelerini görebiliyordu. "Ne hissettiğini biliyorum. Kimseye zarar gelmesini istemiyorsun ve kendini bu konuda yetersiz görüyorsun ama artık bir yola girdik. Bunun geri dönüşü yok. Tek yapabileceğimiz kabullenmek ve elimizden gelenin en iyisini yapmak. Hayatın bize neler göstereceği belli olmaz. İyi şeyler de yaşayacağız, kötü şeyler de." dedikten sonra sıcak çayından bir yudum alarak Lily'ye baktı. "Bunlar dışında başka bir sorun daha var değil mi?"

Lily bir süredir peynirlerden ayırmadığı gözlerini Tyron'a çevirdi. "Evet." diye cevap verdi tereddütlü bir sesle. "Takımdaki kişilerle anlaşabilecek miyim ya da en basitinden iletişim kurabilecek miyim, emin değilim. Sanki beni bu ruhu taşımaya layık görmüyorlar. Belki de ben yanlış düşünüyorumdur." dedi.

Tyron hafifçe eğilerek Lily'nin elini kavradı. "İnan bana, bu ruha senden daha layık kimse olamaz. Ruhunla daha o çıkmadan çok güçlü bir bağ kurdun ve bunu herkes başaramaz. Seni tanımıyorlar. Ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorlar ama yakında öğrenecekler. O zaman sana çok saygı duyacaklar." dediğinde Lily gülümsedi. Tyron'a minnettardı çünkü kafasının içindeki düşünceler, çözülmesi zor yumaklar halini almaya başlamıştı.

"Teşekkür ederim Tyron. Bunları duymaya ihtiyacım varmış."

Tyron göz kırparak "Her zaman, sarışın." dedi. "Ama şimdi kahvaltını bitirmen gerek. Aç karınla uçak yolculuğu hiç çekilmez."

Lily gülümseyerek başını salladı ve peynirlerden birini ağzına attı. Kahvaltının başından beri elindeki Japonya haritasıyla cebelleşen Max, heyecanla haritayı masaya yayarak parmağını bir noktaya bastırdı. "Bu gerçekten muhteşem bir gezi olacak. Şu ünlü Aokigahara Ormanı'na mutlaka gitmeliyiz. Oraya insanların intihar etmek için gittiklerini biliyor muydun? Her yerde ölü bedenler varmış. Muhteşem!" dedi hevesle.

Vahşi RuhWhere stories live. Discover now