try not to abuse your power

143 10 6
                                    

Jungkook'un denediği on bininci kıyafetten sonra Jimin bir tanesini beğenebilmişti. Üzerinde kolları pileli bir gömlek, altında önceki pantolonundan pek farkı olmayan siyah bir pantolon vardı. Saçlarının uçlarını hafif kıvırcık yapmışlardı. Yanakları zaten kırmızının tonlarından asla çıkmadığı için onlara ellememişti bile Jimin. Sadece dudaklarına 'sihirli' dudak parlatıcısından sürmüş ve onu düzgünce dudağına yaydırmasını söylemişti.  "Çok güzel oldun bebeğim. Şaheserimle gurur duyuyorum."

"Oh, teşekkür ederim bayım. Ama artık izin verirseniz çıkmak istiyorum buradan."

"Elbette ama bende süslenmeliyim. Çok azıcık bekle." Tabii ben beklerim seni.

En sonunda aşağı inebildiler. Jimin koşarak Yoongi'ye koştu. "Yoongiii nasıl olmuşum?"

"Çok güzel olmuşsun sevgilim. Melek gibisin." Utanmıştı yine. Ama sinsi gülüşlerinden birisini sunması çokta zamanını almamıştı Jimin'in. "Pekii Jungkook nasıl olmuş sizce? Hmm Yoongi? Bir fikrin var mı?" demişti. Ki aslında soruyu kime sormak istediği çok açıktı. Lakin bunu alıştırarak yapıyor ve karşısındaki umutsuz vaka olan Kim Taehyung'u akıllandırmaya çalışıyordu. "Sen hazırladığın için tabii ki hoş olmuş sevgilim. Senin elinden çıkan bir şeyi beğenmemek mümkün değil." Jimin Yoongi'nin bu dediklerini daha sonra düşünüp elbette çıldıracaktı. Sadece şu an sırası değildi. "Hmm pekala Taehyung. Sence nasıl olmuş Jungkook?" Bunun cevabını Jimin kadar Jungkook da merak ediyordu. Nasıl merak etmezdi? Zaten onun ağzından zorla bir şeyler duyarken nasıl heyecanlanmazdı kalbi?
Nasıl titremezdi elleri, bedeni?

Taehyung hafifçe yerinde kıpırdandı. Belki de beni beğenmedi diye geçirdi içinden Jeon. Şimdiden pişman olmuştu yaptığı tüm şeyler için. Utanç içerisindeydi. Nasıl Jimin'in dediği şeylere uyabilmişti. En başından her şey saçmaydı zaten. Ona mesaj atması ve hatta hoşlandığını bile söylemesi çokça saçmaydı.
"Oldukça hoş olmuş saçları güzel gözüküyor ve dudağındaki parlatıcı da öyle."

İşte bu. Kim Taehyung beni tam olarak böyle dağıtabiliyor demişti. Düşündüğü tüm olumsuz düşüncelerden kurtulmuş ve bir çiçek bahçesine ulaşmış kadar mutluydu şu an Jungkook. "Teşekkür ederim Bay Kim. Yani ikinize de teşekkür ederim."

"Önemli değil." dedi Yoongi.

Jungkook o an Yoongi'ye bir şey sormak istedi ama nasıl sesleneceğini bilemedi. Ona hyung mu demeliydi yoksa Taehyung'a seslendiği gibi mi seslenmeliydi?
"Uhm Bay Min size hyung diyebilir miyim?"
Jimin hemen araya girdi.

"Saçmalama Jungkook elbette hyung diyeceksin."

Pekala. "İçeride bir piyano gördüm ve müziğe ilgim var birazcık. Acaba bakabilir miyim Hyung?" Yoongi bile bu soru karşısında tatlılık krizine girmek üzereydi ki siz Taehyung'un halini düşünün. Şu an yanakları kızarmış ve bir şey istemesinin mahcubiyetiyle kendisini kötü hissetmişti, belliydi. "Elbette bakabilirsin Jungkook istersen sana Taehyung da eşlik etsin. O da ilgilidir müzikle." Yine mi? Tanrım ben yalnız gitmek istemiştim ama. Elbette olumsuz cevap veremedi. Bunların hepsinin Jimin'in planları olduğu belliydi ve bir dahaki sefere yerinden hiç kıpırdamayacağına ve hiçbir şey istemeyeceğine söz verdi içinden Jungkook. Resmen onunla gidecekti. Ne yapacaklardı peki? Acaba Taehyung da piyano çalmayı biliyor muydu? Belki ona biraz daha öğretirdi. Bu kesinlikle Jungkook'u çok mutlu ederdi.

"O zaman gidelim." dedi Taehyung.

"Olur." dedi Jungkook yanıt olarak.

Dakikalar önce Jimin ile yürüdüğü yolu şimdi Kim Taehyung ile yürüyordu. Evin içine girdikten sonra Taehyung hemen üst kata çıktı. Piyanonun olduğu yeri biliyor olmalıydı. Bu kadar emin adımlarla yürüyor olmasının başka açıklaması olamazdı. Aslında Kim Taehyung hep böyleydi. Her zaman yaptıklarının arkasında duran birisiydi o. 

Taehyung hızlı adımlarla yürüdüğü için çoktan piyanonun başına oturmuş ince, uzun ve zarif parmaklarını piyanonun tuşlarına çoktan yerleştirmişti bile. Ufak ezgiler Taehyung çaldıkça aralarında dolaşmaya başlamıştı ve o ezgiler Jungkook'un etrafını kuşatmış adeta başını döndürmüştü. Başının dönmesiyle- gerçekten olmuştu bu- yanına oturmuştu Taehyung'un. Yan profilinden izlerken ona bir kez daha yenilmişti. Artık o Kim Taehyung tarafından sayısız kez vurulmuş ve yenilmiş bir askerdi. Ama bu kurşunlar ne öldürüyor ne de yaşatıyordu kendisini. Aksine Taehyung'a çekiyor ve Jungkook'u bitiriyordu ölümden bile beter bir şekilde.

"İstersen..." dedi Taehyung. Konuşmaya bir şekilde başlaması gerektiğini düşünüyordu. "Bana da hyung diyebilirsin. Sonuçta bana Bay Kim diye hitap etmen beni yaşlı gösteriyor ve insanlar sanki senin öğretmeninmişim gibi bakıyorlar bana."

"Aslında bir yandan öğretmenim sayılırsınız artık. Bana piyano çalmayı öğretebilirsiniz."

"Piyano çalmayı bildiğini sanıyordum."
Elbette biliyorum seni ahmak. Sadece...neyse.

"Hayır Bay Ki- ay yani hyung o kadar fazla bilmiyorum." dedi telaş dolu bir ses tonuyla.

"O zaman sana öğretirim. Eminim kısa bir sürede bunu aşabilirsin."

"Kesinlikle yapabilirim!" Dişlerini gösterene kadar güldü Jungkook ve Kim Taehyung benliğini unutup Jungkook'un gülüşünde birkaç saniye de olsa yaşadı. Gülüşünün masallardaki diyarlardan bile daha güzel olduğuna emin oldu o kısacık anda. Gözlerini boncuk boncuk açmış bir Jungkook karşısında duruyordu ve sanki tüm galaksi önündeymiş gibi hissetti. Gözleri dedi içinden gözleri. Kurumuş bir nehri kuraklıktan kurtarır, güneşe ışık saçması için sebep verir ve dünyadaki tüm her şeyle yarışırdı gözlerinin güzelliği.

Ve artık Jeon Jungkook gibi Kim Taehyung'un da engel olamadığı şeyler vardı.
Hisleri ve onun için gün yüzüne çıkan sevgi tomurcukları...

🌺

your power,, taekookWhere stories live. Discover now