7 - "YiNE Mi SEN?"

1.4K 79 20
                                    

Aklımın durma noktasına geldiğine emindim. Gözlerimi kapatıp derin bir iç çektim ve içimden söylenmeye başladım.
Bu şehirde defalarca kez karşılaştığım ve bunu fark etmediğim yüzlerce insan varken; Onunla şuan karşılaşmak, kaderin bana oynadığı nasıl bir oyundu böyle? İç sesim sabah ki yaptıklarımdan sonra ayvayı yediğimi ve arkama bile bakmadan kaçmamı söylüyordu. Dinleyecek miydim peki? Tabi ki de hayır. Şuan yapabileceğim tek şey beni hatırlamaması için dua etmekti.

Yağmur iyice yavaşlayıp durmuştu. Bakışlarımı gruba çevirip hepsini teker teker incelemeye başkadım. Her biri insafsız ve tehlikeli görünen tiplerdi. Kimsenin bulaşmak istemeyeceği türlerden. Fakat kendimi tutamadım ve hepsine hitaben kızgınlıkla konuşmaya başladım.

"Size burada ihtiyaç olduğunu sanmıyorum, gidebilirsiniz." dedim sert olmasını umduğum bir sesle.

Nida yanımda "Ah, hayır." diye korkuyla inleyip yüzünü ellerinin arasına aldı. Bakışlarım istemdışı Nida'yı bulduğunda büyüttüğü gözleriyle bir bana birde karşımdaki çocuğa bakıyordu.

"Fikrini sorduğumuzu hatırlamıyorum?" dedi kaba bir sesle ve gözleri benim gözlerimi bulduğu anda yüzünde alay dolu bir sırıtış belirdi. Kaşlarını yukarıya doğru kaldırıp "Yine mi sen?" dedi beni tanıyarak.

Kahretsin! Dualarım kabul olmamış ve beni tanımıştı işte. Onu görmezden gelmeye çalışarak tekrar konuşmaya devam ettim.

"Bizim meselemiz kimseyi ilgilendirmez." dedim tek kaşımı kaldırıp kollarımı birleştirirken.

Bana doğru yavaşça yürüyüp "Bir şey mi dedin?" diyerek gözlerini kıstı.

Gözlerimin içine bakan koyu renk gözleri oldukça ürkütücü görünüyordu. Yutkundum fakat geri adım atmadım.

"Bence gayet iyi duydun." derken sesim az önceki çıkışıma nazaran daha kısık çıkmıştı.

Tehtit dolu bakışlarıyla bir adım daha atarak iyice yaklaşıp tam önümde durdu. Onunla göz temasını koparmamak için başımı hafifçe kaldırdım.

"Gitmezsek?" dedi gözlerini kısarak. Ben tedirgince ona bakarken "Ne yaparsın?" diye sordu bıçak kadar keskin bir sesle.

Bir süre gözünü bile kırpmadan bana baktı. Yüzünde beni çözmeye çalışıyormuşçasına bir ifade oluştu. Bana ne yapacağına karar vermeye çalışıyormuş gibiydi.

"Hala şansın varken gözümün önünden kaybol." kafasını hafif yukarı kaldırırken sakinliğini korumaya çalışıyordu.

Kaşlarımı çattım. İçimde varolan öfke büyümeye başlarken dişlerimi sıktım fakat tüm bedenimi ele geçirmesine engel olamadım. Beni böyle ezmesine izin vermeyecektim.

"Çekil git burnumun dibinden be!" diyerek ellerimi göğüslerine koyup tüm gücümle arkaya doğru ittim. "Sakın beni tehtit edip güç gösterisi yapmaya kalkma. Ben kimseye benzemem. Bunlar da beni korkutmaz sadece güldürür."

Bir iki adım geriledi. Arkadaşlarının ooo... diye tezahüratları kulaklarımızda yankılanırken, kafasını çevirip bakması da hemen susmalarına yetti. Bakışları tekrar beni bulduğunda çenesi seğirdi ve ardından bana doğru ateş püskürürcesine bir adım atıp bileğimden kavradı. "O zaman bende lafta bırakmaz, uygularım... Yürü!" deyip beni peşinden sürüklemeye başladı.

Bana gerçekten de birşey yapmazdı, değil mi?

"Bırak beni!"

İçimdeki şüpheyi bastırmaya çalışırken sımsıkı kavradığı bileğimi ellerimden kurtarmak içinde çaba sarfediyordum. Yere takılıp düşmemek adına mecburen adımlarımı ona uydurmak zorunda kalmıştım. Bu sebeple de resmen koşuyordum.

MuhafazakarWhere stories live. Discover now