Akasya, geçmişinin ona hissettirdiklerinden kaçarken her yıl şehir değiştirmek zorundadır. Bir yıl boyunca edindiği arkadaşlıklarını, ilişkisini geride bırakarak doğum gününde yola koyulur. On sekiz yaşından beri her gittiği şehirden biraz daha yarı...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
18.DURAK
Sezen Aksu / Hasret
"Şüphe köklerini kalbine saldığında göğsünde mezarlık açılır. Orada insanlar ölür, orada anılar gömülür. Göğsüne batan diken, korkularındır."
Birisine güvenmek tam olarak neyi ifade ediyordu bilmiyordum. İnsanlar yaşardı, yanılırdı, yeri gelir yalanlar söylerdi ve yok olurlardı. Bütün her şey var olma çabasının bir parçasıydı ve bu karşı koyamayacağımızı bildiğimiz bir dürtü olmasına rağmen Tanrı ile savaşmaya devam ederdik.
Birisine güvenmek nasıl bir histi emin değildim çünkü hiç kimseye tamamen güvenecek kadar kendimi anlatmamış, içimi açmamış, hayatımı göstermemiştim. Gözlerimi kapatana kadar sadece ben vardım.
Silik bir nokta olmayı reddettiğim bu hayatta var olmanın gereğini yerine getirmediğimin de farkındaydım.
Gözlerim ellerinin üzerinde gezindi. Avuç içiyle çevirdiği direksiyonun ardından araba yolda sağa dönerken bakışlarımı yüzüne çıkardım. İnsanın kalbine giden yol neyden geçerdi? Birini nasıl severdik?
Onu seviyor muydum? Hiçbir sebep olmadan, öylece, hiçbir şey yaşanmadan ona çekiliyor olmamın mantıklı bir açıklaması varı mıydı?
Kalp atışlarım hızlandı, göğsüm hızlı bir şekilde kalkıp inerken aynada gördüğüm yüzde yalnızca endişe olduğunu fark ettim. İçime yayılan şüphe, kalbimde bir mezarlığın açılmasına yol açıyordu.
Onu göğsümdeki mezarlığa gömmekten korktum, onu kaybetmekten korktum. Bu korku öyle gerçek dışıydı ki kendi hislerimin önüne geçemediğimi tam olarak şu an fark ettim. Hiçbir zaman kazanmadığımız birisini kaybedemezdik ve ben onunla birlikte bir tiyatro salonunda gibiydim.
Film bittiğinde kimin gittiğinin bir önemi var mıydı? Ben ona hiç gelmemiş, hiçbir zaman tam anlamıyla onun olmamıştım ki onu kaybetmekten korktuğumu hissediyordum.
Hislerime kızdım, kendime kızdım.
Yoldan geçen arabaları birer birer ardımızda bırakırken ona döndüm. "Kabullenmem," dedim ona bakarken.
"Ne olursa olsun seni kabullenmem. Bütün yalanlarınla sana sarılmam." Gözlerini birkaç saniye bana çevirdi. Bir yandan yolu kontrol ederken diğer yandan yüzüme baktı.
Bencil olduğumu mu söyleyecekti? Geldiğim ilk gün bunu ona ben söylemiştim. Beni kabullenmek zorunda değildi, olduğum gibi sevmek zorunda değildi ama ben yaşamak için bencil olmak zorundaydım.
Araba girdiği yolda yavaşladığında bana cevap vermedi. Sağ tarafta bahçesi gözüken büyük restoranın otoparkına doğru ilerlediğimizi anladığımda tekrar Yekta'ya döndüm.
"Şimdi söyle," dedim. "İçeride değil, şimdi söyle. Ne ile karşılaşacaksam burada olsun."