İyi okumalar~
...Uzun bir gece olmuştu, fazlasıyla uzun.
Hyunjin, girdiği hanın içindeki sırt kısmı bulunmayan döşeğe vücudunu bırakırken bitkin hissediyordu. Saatlerdir ayakta olmasının yorgunluğunu bile yaşayamadan oradan oraya koşturmuştu ve gün ağarmak üzereydi. Siyah gök yerini mavinin bir tonuna bırakmak üzereydi.
Düşmanını öldürmüş, hemen arkasından ise bizzat oğlu tarafından bir yay vasıtası ile esir alınmıştı.
Şehrin her bir köşesinde günlerce arayacağını tahmin etmesinin aksine, onunla yüzleşmesi beklediğinden hızlı gerçekleşmişti. Prens ona böyle bir muamelede bulunan tek kişi olabilirdi çünkü hayatı boyunca kimse tarafından esir alınıp tehdit edildiğini hatırlamıyordu.
"Şehirde vaziyet nasıl, majesteleri?"
Sağ tarafında onu beklentiyle inceleyen vezirinin sorusu ile Hyunjin'in bakışları uyuşuk bir tutumla onu buldu. Uykusuzluğu sebebiyle göz attığı noktaları net görmekte zorlanıyordu.
Arkada birleştirmiş elleri ve dik göğsü ile gözlerini üzerinden ayırmadan kralına bakıyordu vezir. Birkaç saattir prenses ile bu handa kalmaktaydı, gerekli bitki karışımlarından hazırlamış ve küçük kraliyet üyesinin daha iyi hissetmesi için elinden geleni yapmıştı. Kralının emri kesindi, prensese iyi bakılacaktı. Aldığı yönerge kendi düşünceleri ile de paralellik gösteriyordu, bu sebeple kızın dinlenmesi için çaba harcamış ve dönene kadar kralını beklemişti.
"Şehir iyi de," dedi Hyunjin dalgınca konuşarak. "Prensi buradan uzaklaştırırsak çok daha iyi olacak."
Askerlerin ellerinde tutamamasının hayal kırıklığı ve suçluluğu ile gözbebekleri titrerken, "Hala hiçbir iz yok mu?" diye sordu vezir. Gelişmelerden haberi yoktu henüz.
Hyunjin istemsizce gülümsedi.
Bir tarafı yukarı kıvrılmış dudaklarının eşliğinde, bacağının üzerini örten pelerinini tek eliyle kenara çekti.
"Majesteleri!"
Gözlerini irileştirerek dizlerinin üzerine çöken vezirin dokunmaya çekindiği uzuv, aşağı kadar akan ve çoktan kurumaya yüz tutmuş kan ile kaplıydı. Dizinin altındaki derin kesiğe dokunmadan, parmak uçlarını tıpkı bir tüy gibi dolaştırdı yaranın etrafında. Kudretli ve kusursuz kralının incinmesinden büyük bir korku duyuyordu, başka yerlerinde de yaraların olup olmadığını kontrol etmek için bakışlarını bedeninin üzerinde gezdirdi.
"İyiyim, telaş etme."
Güven verircesine çıkan sesini ispatlar gibi, vücudu tüm gücü ile direniyordu. Hanın kapısından girdiğinden bu yana hiçbir belirti göstermemişti, yürüyüşünden bile bacağının yaralandığı anlaşılmıyordu. "Prensin bana armağanı." diye devam etti.
"Bunu o mu yaptı?" diye sordu vezir, kaşları endişe ile çatılmışken. Tüm kederi gözlerinden okunuyordu, kralının zor zamanlar yaşaması onu üzerdi.
Hyunjin başıyla onayladı. Yol boyunca kesiğin canını yakmadığı bir saniye bile yoktu, fakat askerlerinin gözündeki itibarını korumalıydı. Üstelik daha büyük yaralara da hazırlıklı olması gerekiyordu.
"Şehirde gezerken bizi buldu. Gerçek şu ki daha cüsseli birini bekliyordum, lakin küçük narin bir şeye benziyordu."
Prensin görünüşü yeniden aklına geldiğinde Hyunjin aynı şaşkınlıkla tebessüm etti. "Böyle söylediğime bakma, beni yay ile tehdit etti. O an karşı çıksam urgandan elini çekip canıma kıymaya hazır görünüyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Edge Of Glory | Hyunlix
Fanfiction''Başlar ay doğarken saltanatı, Sultan-ı Yegâh'ın.'' *** ''Evet,'' dedi kılıcını altındakinin adem elmasına yaslarken. ''Seni yendim.'' Fakat bu yalnızca fiziksel bir galibiyet değildi.