yanlış zamanda, yanlış miktarda havai fişek gösterisi

248 36 28
                                    

geçen gün bir arkadaşım bana 'söylesene' dedi. 'insanların senin hakkında daima yanlış anladığı şey nedir?'

daha önce bu soruyu duymamış, cevabı üzerine hiç kafa yormamıştım ancak anında cevapladım.
'beni hep kötü kahraman sandılar.'

evet bu doğru, beni hep kötü kahraman sandılar.

çok sevdim, çok sevildim.
ne kadar sevenim varsa hepsi de beni kötü kahraman sandı, kötü ayrılmak denen illet benliğimle bütünleşmiş bir lanet gibi peşimde gezinip durdu.

bana kalırsa insanlar hipokrat davranıyordu. önce hayatıma girip özgür karakterime, hayal gücüme ve kafamın içindeki çılgın düşüncelere ne kadar bayıldıklarını söylüyor ardından zamanla beni ben yapan bütün bu özelliklerden vazgeçmemi istiyorlardı. örneğin, asla unutamadığım lise aşkım, kalbimin en derin yarası, lee jeno bir gün bana neden telefon kullanmaktan hoşlanmadığımı sormuştu. 'ulaşılmak istemiyorum' demiştim ona. 'kaybolmak istediğimde kaybolabilmek istiyorum.'

o zaman 'ya önemli bir şey olursa da sana ulaşmam gerekirse?' diye eklemişti. omuz silkmiştim ben de, 'ulaşmazsın.'

sonra bana ne söyledi biliyor musunuz..?

'bu kadar bağımsız olmama bayılıyorum'

huh...

bu cümlede canımı sıkan iki şey var, ilki yalan olması. ikincisi ise doğru olması.

hemen açıklıyorum, doğruydu çünkü ona yapışıp kalmadığım, kendi hayatımı yaşamaya odaklandığım için jeno cidden de bağımsız olmamdan hoşlanıyordu ancak bazen işler değişir, bu cümleyi yalan hale getirirdi çünkü ne zaman ki ona tam anlamda bağlanmadığımı ve her an gidebileceğimi hissetsin, bana karşı bastırılması güç bir nefret duyardı.

hipokrattı jeno, tıpkı diğer herkes gibi.

benden herşeyimi istiyor, bana hiçbir şey vermeye gönüllü olmuyordu. beni öyle kötü bir karakter haline getirdi ki bunun hakkında resimler çizmek, şiirler, şarkılar ve bir de kitap yazmak istediğine karar verdim.

meselenin özüne inecek olursak, jeno ile ilk kez tanışmamız tatsız bir tesadüfe dayanıyordu. benim en zayıf, onunda en güçlü tarafı olan matematik dersindeydik. o sevgilisi ile okuldan kaçıp şehir merkezinde gezmekle meşgul olduğundan performans ödevini tamamlayamamıştı bense bilinçli olarak dersten kalmayı tercih ettiğim için. yapmamız gereken tek şey, konumuzla ilgili bir test kitabı bitirip imzalatmaktı. arkadaşlarım son anda ödevlerini yetiştirmeye çalıştıkları için sıramı işgal etmişlerdi bu yüzden ben de boş bulduğum bir sıraya oturdum. şans bu ki sıra arkadaşım performans ödevini son anda tamamlamaya çalışan jenoydu. bomboş bir test kitabı bulmuş, kırk dakikalık derste bitirip imzalatmaya götürebileceğini düşünerek acele etmeye çalışıyordu.
başta tavırları garibime gitmişti, sonradan öğrendim ki hayat felsefesi buydu onun. ne olursa olsun pozitif kalmaya, önüne bakmaya çalışmak.

öyle de yapardı, yaptı.

her neyse, yanına oturduğumda konuşmaya başladık. bana neden ödev yapmadığımı sordu ben de istemediğimi söyledim, sıfır almak umrumda değildi. ancak o umursuyordu ve benim de yapacak bir işim yoktu bu yüzden yardım etmeyi teklif ettim.

herşey elime bir kalem alıp test sorularına yalandan cevaplar karalamaya çalışmamla başladı. soruda yazan işlemleri alta geçiriyor, saçma sapan rakamlar karalıyordum. beraber ödev yaparken bir yandan da sohbet ediyorduk ve kendimizi öyle kaptırmıştık ki zamanın nasıl geçtiğini dahi anlamıyor, aptal gibi sırıtıyorduk.

ondan hoşlanmıştım, zekiydi, espiri anlayışlarımız uyuşuyordu.

sonunda ödevi bir an önce bitirip sohbete rahat rahat devam etmek istediğimize karar verdik böylece benim dahiyane fikrimi uygulamaya koyulduk, plan şöyleydi; her iki üç testte bir sayfayı yırtıp çöpe atıyor böylece çözmemiz gereken soru sayısını azaltıyorduk. ancak on dakikaya kalmaz, çöpe atılması gereken sayfalar devasa bir yığın oluşturmuş, sıranın altına sığmamaya başlamıştı.

beni hep kötü kahraman sandılar - nomin Where stories live. Discover now