17

14.3K 1.3K 1.1K
                                    

sabahki minik spoiler'ımı (🥵) nasıl buldunuz?

bu bölüm için açıkçası çok heyecanlıyım ve 1800 küsür kelimelik, bir textinge göre upuzun bir bölüm oldu. güzel oldu mu hiç bilmiyorum, yorumlarınızı eksik etmeyin ve bölüm sonunda minik de olsa düz yazı hakkında fikrinizi belirtin lütfen olur mu😭

ve bölüm sonunda yazdığım notu da okumadan geçmeyin lütfen, daha fazla uzatmıyorum: Keyifli okumalar💜

●●●●

Göz yaşlarımı bıkmadan usanmadan bir kez daha silmiş ve yenilerinin damlamamasını ummuştum çaresizce. Çünkü Taehyung'a ağlamıyorum demiştim, pembe yalanımın ortaya çıkmasını istemezdim. 

Hoş, kızarmış burnumu, kan çanağına dönmüş gözlerimi, ısıra ısıra kanattığım dudaklarımı ve nemi henüz kurumamış yanaklarımı nasıl saklardım bir fikrim yoktu.

Buraya geliyordu. Neden, nasıl bilmiyordum ama benim için geliyordu işte.

Kalbim sıkışıyordu, sabahtan beri üzüntüden acıdan kasılan kalbim, az önceki mesajlardan dolayı eklenen heyecanla çok daha fazla sıkışıyordu.

Bu yüzdendi minik bir tebbessümle hala ağlamaya devam etmem.

Çok üzülmüştüm. Gureum daha minicik bir köpekti, suçsuz, hiçbir şeyden haberi olmayan. İnsanların sırf beni sevmiyorlar, yönelimimi iğrenç buluyorlar diye benim minik bebeğime hakaret etmeleri kahrediyordu içimi.

Onu daha bebekken sahiplenmiştim. Bu sözde "çirkin" diye anılan yavru, kalbi çirkin insanlar tarafından şiddete maruz kalmıştı. Barınaktaki en zayıf ve çelimsiz köpek oydu. Sahiplenmek istemiştim ben de. Onun yaralarını sarmak istemiştim. Ama şimdi o, tek dayanağımken benim yaralarımı sarmak için yanımdaydı. Hyunglarıma içimdeki sıkıntıyı anlatamıyordum çoğu zaman, onların da başını daha fazla ağrıtmak istemiyordum çünkü. İşte Gureum bunu hisseder gibi tam da zamanında yanıma geliyor, hoplayıp zıplayarak beni kıkırdatıyordu.

Hele paçalarıma sürtünüp onunla oynamam için tatlı tatlı havlaması yok muydu?

Bana bu denli iyi gelip kafamı bir nebze de olsa dağıtmama yardımcı olurken hakkında bu denli kırıcı konuşulması, sinirlerim zaten pek sağlıklı değilken beni çok yıpratmıştı.

Odadan çıkıp buraya gelirken de onu düşünüyordum. Ağladığımı görse benimle birlikte ağlardı çünkü. Ben bu kadar kötü bir insanken, o da benim yüzümden sevilmezken kendimle beraber üzemezdim minik bedenini.

Üzerimdeki ince hırkama biraz daha sarılırken sindim iyice üzerinde oturduğum banka. Siyah bir eşofman ve beyaz tişört giyordum. Normalde bu paspal halimle Taehyung'un karşısına çıkamak istemezdim ama bilirsiniz, bunu düşünecek halim yoktu.

Bundan dolayıydı ki güvenliği geçip bahçeye giren arabaya karşı veridiğim tek tepkinin kucağıma çektiğim dizlerimi aşağı sarkıtmam olması.

İçimdeki çocuk öldü, öldürdüler sanıyordum.

Fakat o, arabadan inip de gözleri beni bulduğunda muhtemelen dağılmış halim yüzünden endişeli bir ifadeyle bana gelirken tekrardan ağlamaya başladım.

Aramızdaki mesafa üç dört metreye indiğinde "Jungkook," diye mırıldandı ve ben içimde kalan son çocukluk kırıntılarıyla ayağa kalktım. "Hyung," diye fısıldamamın ardından tekrardan hıçkıra hıçkıra ağlamam ve onun beni kendisine çekerek titreyen bedenimi kolları arasına alması saniyeler sürdü.

Kesinlikle büyüleyici bir andı. Onun kokusunu aldığım an çocukluğum geri gelmişçesine daha şiddetli ağlamam ve onun beni sakinleştirmek adına sırtımı sıvazlayan eli büyüleyiciydi.

him and i✔Where stories live. Discover now