⛓️
Acılarımla yoğrulmuş kumdan bir kale inşa ettim. Sonra bekledim. Bir gece fırtına çıktı, gök yarıldı, kumdan kalem yıkıldı ama acılarım sapasağlam kaldı.
⛓️
Bazen, kabuk bağlamış bir yaramı soyar tekrar kanatırdım. Çünkü o yara kabuk bağlasa da hala sızlardı. Tamamen iyileşmeyeceğini biliyordum, izi kalacaktı. Bu yüzden sonucunu bildiğim bir şeyin acısına da hep tanıdık kalmak isterdim. Ben, kabuk bağlayan yarama bile sadıkken, bir tek ruhum ile sürekli çatışan benliğime sadık olamamıştım. Başım çatlayacak derecede ağrıyordu, göz kapaklarım ağırdı ve açmaya zorladığım her an sanki iğneler batıyordu. Ellerim ve ayaklarım uyuşuktu, vücudumun tamamını hissedemiyordum.
Karanlığın beni bu kadar güvende hissettireceğini asla düşünmezdim ama şimdi gözlerim kapalıyken güvende hissediyordum. Sanki etrafı görmeye başladığım her an bana pençe atacak yabani hayvanlar vardı ve sürekli çevremde daireler çiziyordu. Sonra yanağımda bir el hissettim, gözlerimi açmam konusunda bana cesaret vermişti. Ama her çabamda, gözlerime batan iğnelerin acısı artıyordu. Daha sonra, elimin üzerine ağırlık yapan bir cisim fark ettim, parmaklarım üzerinde gezinen şey aslında bir cisim değil, bir eldi.
"Güneş," diye mırıldanıyordu tanıdık gelen bir ses, konuşmak için dudaklarımı araladım ama kelimeler dudaklarıma ulaşamadan kayboldu.
Zihnim bulanıktı ve kendimi karanlık bir sokakta kaybolmuş gibi hissediyordum. Hiç renklerin olmadığı, sahip olabileceğiniz tek bir eşyanın bile bulunmadığı koca bir boşluktaydım. Yalnızdım ve sanki hep öyle kalacaktım. Küçükken bazı rüyalar görürdüm, öyle gerçek gibi geldi ki hep ağlamaktan nefessiz kaldığım anlarda uyanırdım. Şimdi de öyle hissediyordum ama ağlayamıyordum bile. Öyle gerçekti ki sanki benden tüm benliğimi almışlar yerine ise hissetmem gerekenlerin belirlendiği bir robot düzeneği kurmuşlardı. Korku bile yoktu, hissedebileceğim tüm olumlu ve olumsuz hisler çekildi.
"Uyandı!" Bir başka tanıdık ses daha duydum, bu Meriç'ti. Sonra ayak ucumda bir hareketlilik hissettim, parmaklarımın üzerinde gezinen el hafifledi ve hareket ettirebileceğim kadar gücü kendimde buldum. "Parmaklarını oynattı," dedi Kaya.
"Serçe," dedi Balamir, "Aç gözlerini." Yanağımdaki el sıkılaştı ve çenemi kavradı. Balamir'in sesini duyduğum an, derin bir nefes alma isteğiyle dolmuştum. Yanımdalardı ve yanımda olmaları güvende olduğum anlamına geliyordu. Ama bu da bir gösteri olabilirdi, yalanlarla inşa edilen ve görülmesi istenileni istediği şekilde göstererek kıskaca alan bir düzenekti. Ne kadar süredir buradaydım? Ne kadar süredir onlara güvenebileceğimi düşünecek pozisyona gelebilmiştim?
Kendimi zorladım ve acıyan göz kapaklarımı araladım, belli bir süre karanlığa alıştığım için görüş alanımı seçmekte zorlanmıştım. Kısık gözlerim ışığa alıştığında, etrafımda diz çökmüş bedenleri daha net görebilmiştim.
"İyi misin?" Diye sordu Kaya, elleri hala parmaklarımın üzerindeydi. Başımı hafifçe salladım. Sanki aylardır komadaydım ve yeni uyanmıştım. Bedenim uyuşuktu, ellerimde ve bacaklarımda hiç güç yoktu. Hareket etmek için kendimi zorladım ve oturur pozisyona gelmeye çalıştım. Balamir yüzümden elini hızla çekti ve ne yapmak istediğimi belli edercesine elini sırtıma dayayarak oturmama yardımcı oldu.
Arkamdaki rafa yaslandığımda ayaklarımın ucunda dikilen Meriç, yanıma oturmuştu. "Nasılsın güzelim?" Diye sordu.
"Ne zamandır baygınım?" Dedim. "Başım çok ağrıyor." Zincirlenmiş elimi kaldırdım ve başıma götürdüm. Sağ şakağıma bastırdığımda, sanki acının kaynağını bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serpilemeyen Tohumlar
Mystery / Thriller*Serpilemeyen Tohumlar "Tan Vakti" kitap oldu!* ⛓️ Gökyüzü, saklanmak ve kaybolmak arasında sıkışıp kalmış bedenler için yeryüzüne karanlığı armağan ettiğinde, bir tutku oluştu. Bu armağandan önce güneşin tek ve en can yakan sıcaklığı direnişin ayak...