1

1.2K 72 62
                                    

Yarım kalmış hayatların en büyük pişmanlığıdır nefes almak.

Üstümde kara bulutların hüküm sürdüğü, gözyaşlarımın bile akmadığı, nefesimin ciğerlerimde tıkalı kaldığı o günde bunu çok iyi anlayabilmiştim. Canımın artık bir kıymeti kalmadığı apaçık ortadaydı ama bunu ölümün eşiğindeki beynim asla kabullenmiyordu. Nefes almak için çırpınıyor, her zaman uslu bir şekilde duran sakin hislerimi yerinden sökercesine yönetmeye çalışıyordu. İşe yaradığı söylenemezdi fakat yine de tüm bu olanlara rağmen yine de buradaydım.

Olmam gereken yerde, evimde.

Her şey bir rüya gibiydi. Zihnimdeki her şey hem çok net hem de bulanık, kirli bir cama benziyordu. Hatırlamaya başladığım andan itibaren anılarım zihnimin bir köşesine gömülmüş ve beni çıldırtmak, bir deli olduğuma inandırmak istermiş gibi sürekli benimleydi. Yemek yediğimde, sabah yürüyüşlerime çıktığımda, kalabalık ortamlarda, televizyon izlerken, telefonla oyalanırken, çalışırken... geçmişte olan her şey, yer ve zaman dinlemeden benimleydi.

Her ne kadar bir şeyleri birine anlatma ihtiyacı duyup bu aklımdakilerle delirme aşamasına gelsem de alışmak çok da zamanımı almamıştı. Tüm bunları kabullenmemi sağlayan şey ise geçmiş hayatımda ardımda bıraktığım adamdı.

Artık her şey daha da kafama oturuyordu. Geceleri uyumadan yaptığım araştırmalar neticesinde yaşadığım bu trajediyi kabullenmiş, her şeyin gerçek olduğunu kendime yedirebilmiştim. Bakıldığında imkansızın ötesinde olan bu şey benim başıma gelmişti, yaşayabileceğim en kötü ölümü tadıp yeniden hayat bulmuş ve yeniden nefes almaya başlamıştım.

"Bugün hava epey kötü," dedi amcam, ön koltukta oturup arabayı sürmeye çalışıyordu ama bu yağmurlu hava ve çamurlu yollarda bayağı bir zorlanıyordu sanırım. "Şoförün olma fikri çok da iyi değilmiş anlaşılan." dedikten sonra kendi kendine güldü ve direksiyondaki ellerini sıkılaştırıp gözlerini kısarak yola odaklanmaya çalıştı.

"Demiştim sana, amca," bakışlarımı ondan çekip cama doğru çevirdim. "Tutturdun yanında olacağım diye."

"Olsun olsun," diye konuşmaya başladı her zamanki keyifli sesiyle. "Hem sana anlatmıştım, ben yirmi yıllık taksiciyim. Bundan daha iyi yapabileceğim bir şey yok."

Ona cevap vermeyip dışarıdaki öfkeli yağmuru izlemeye devam ettim. Ailemden kalan tek şeyin amcam olması bir yana, gerçekten bana sahip çıkması da ayrı bir şaşkınlık sebebiydi. Hayatımın neredeyse çoğu sahipsizlikten, bir başına olmaktan ve yalnızlıktan çürümüş gibiydi. Bir anne, baba ya da kardeşin ne anlama geldiğini hiç bilmiyordum ve bu her zaman böyleydi, ister şimdiki, ister geçmiş zamanda.

Sistemin çarkları nasıl işliyordu bilmiyordum, tek bildiğim tüm bu yaşadıklarımın gerçek oluşuydu. Geçmiş hayatımdaki üç kişinin en az benim kadar gerçek oluşu bana herhangi bir acı ya da travma yaşatmıyordu, sadece zihnimdeki o acı anılar ve yüreğimde o adama ait taşıdığım duygular beni dibe çekiyordu.

O zihnimde en bulanık olanıydı. Ona dair hatıralarım acı ve buruktu, düzelmek bilmeyen bir yapboz parçası gibi ortalığa dağılmıştı. Son anıma, son nefesime kadar ona muhtaç oluşum, beni kurtarmasını bekleyişim en net anılarımdan bir tanesiydi. Bana sarfettiği tüm o güzel sözler, aşağılayıcı tavırları, dokunuşları... hepsi zihnimin bir köşesinde tutuluyordu. Bazen onu rüyalarımda bile görebilme fırsatı yakalıyordum, bazense sadece uzaklara daldığımda yüzü gözlerimin önünde beliriyordu.

Eğer bir psikoloğa gitseydim bana kesinlikle deli raporu yazardı. Bunu tahmin etmek zor değildi çünkü kime bu tür şeyleri anlatırsam anlatayım deli yerine konulurdum.

Sorun değildi, tüm bunlarla yaşamayı öğrenmiştim. Artık bir önemi yoktu çünkü ben de onun için bir hayalden ibarettim, o dünyadan göçmüştüm ve onu ardımda bırakmıştım.

Son zamanlarda düşündüğüm tek şey bunlardı. Eskiden bunları kontrol edebiliyor, en azından işime odaklanabiliyordum ama artık onu bile beceremiyordum.

"Son zamanlarda durgun gibisin sanki," dedi amcam, zaten ne zaman onu düşünmeye başlasam düşüncelerimi bölen kişi de amcam oluyordu. Gözlerini dikiz aynasından çevirip arkasını döndü ve bana baktı. "Bunun sebebini amcanla paylaşmak ister misin? Yoksa yine o züppe-"

İşte o an amcamın sürekli dilinden düşürmediği yirmi yıllık taksicilik hikayesi ortadan ikiye bölündü.

Kulaklarımdan girip beynimde yankılanan büyük bir sesin ardından amcamın ani bir şekilde frene basmasıyla ikimiz de şiddetle öne doğru savrulduk.

Ben yerinde öylece donakalırken amcam okkalı bir küfür savurarak aceleyle arabanın kapısını açıp dışarı çıktı.

Bir şeye, hatta birine çarpmıştık ve bu çarpma arabanın ön camını tuzla buz edecek derecede şiddetliydi. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmur da cabasıydı ki eğer çarptığımız şey bir canlıysa... bunu düşünmek bile istemiyordum.

Korku ve endişeden dolan gözlerimi titreyen ellerimin tersiyle silip derin bir nefes aldım ve vücuduma yapışıp bana rahat vermeyecek olan o iğrenç hisle deli gibi titreyerek kendimi arabadan dışarı attım. Şarıl şarıl yağan yağmurun izin verdiği kadar görebiliyordum, görebildiğim tek şey ise yolun kenarında duran amcam ve önünde yatan bir bedendi. Başıma saplanan şiddettli ağrıyı, bedenimi çepeçevre saran o korkuyu hiçe sarıp yağmura karışan gözyaşlarımla amcama doğru koştum.

"Sakura, yardım et!" diye bağırdı amcam. "Çocuk yaşıyor, hastaneye yetiştirmemiz lazım!"

Ama amcamın sesi bana ulaşmadı.

Bu yağmurlu havada, ıssız yolun kenarında korkudan titrerken görebildiğim tek şey geçmişimde bıraktığım adamın kanlı yüzüydü.

🇯🇵

önceliklen slm. adını sakura koydum: sasuke'nin yoluna hepiniz hoş geldiniz ಥ‿ಥ

bu okuduğunuz şey daha önceden yazdığım limerence'ın devamı niteliğinde bir hikayedir. günümüz zamanını konu alıyor, yani birinci hikayede olduğu gibi geçmiş zamanda geçmeyecek ve biraz sakin bir hikaye olacak. gerçi sakin kalabilir mi bilmiyorum çünkü benim illa ortaya bi şey atmam lazım yoksa rahat duramıorum ;-;

neyse başlıom inş batırmam amin

limerence 2 • sasusakuWhere stories live. Discover now