1.2

15 3 0
                                    

"buraya neden geldik?"

winwin, yukarıya bakmamaya çalışıyordu. yumruklarını sıkmış, çok gergin gözüküyordu.

taeil merakla eğildi ve sordu.

"canının sıkıldığını söylemiştin. biraz hastane dışına çıkmaya karar verdim. ah, doktordan izin aldım eğer onun için soruyorsan."

winwin gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. bir süre gözlerini açmadı.

"o yüzden demedim. onca yer içinden neden burası?"

"neden... bir sorun mu var?"

"evet, taeil. lütfen gidebilir miyiz buradan?"

"bana nedenini anlatırs–"

"gidelim, dedim taeil. lütfen."

taeil kafasını anlam veremeden salladı. sandalyeyi döndürüp ters yöne sürmeye başladı. biraz sonra ağaçların arasında bir bank buldular. güneş fazla yakıcıydı, ne kadar gölge o kadar iyiydi. taeil, sandalyeyi bankın yanına koydu, kendisi de hemen yanına, bankın köşesine oturdu.

winwin derin bir nefes alıp gülümsedi. kollarını iki yana açtı ve gelen hava akımına kendini bıraktı. bu sırada taeil onu izliyordu. yerinde doğruldu ve winwin'e döndü. ellerini tuttu. winwin de dolayısıyla gözlerini açıp taeil'e şaşkınlıkla baktı.

"bana... bana her şeyi anlatmalısın ki seni koruyabileyim, winwin-ah. ben, sana karşı yanlış bir şeyler yaptığım zaman çok kötü hissediyorum. ölecekmiş gibi hissediyorum, o kadar suçlu hissediyorum ki."

sesi titremekli çıkmıştı. winwin'in ellerini iyice kavrayarak kısa kısa nefeslerle ekledi.

"o yüzden, bana anlat. lütfen. ne yapmam gerektiğini, ne yapmamam gerektiğini."

winwin ellerini taeil'in üstüne koydu. taeil, aşağıya bakıyordu. başı düşmüştü. tabii yüzü de. taeil'e bakmadan, ağaçlara bakarak konuştu.

"starry night."

taeil, başını winwin'e çevirdi.

"starry night kafe... yüzünden."

derin bir iç çekip kamburlaştı, yüzünü ve bakışlarını yere çevirdi.

"starry night kafe... daha demin gittiğimiz yer mi?"

winwin başını salladı. ardından devam etti.

"bunu söylemek benim için gerçekten zor. ama dediklerin kalbime dokundu sanırım. söyleme gerekliliği hissettim."

biraz sessizlik oluştu.

"yuta ile ilk buluşma yerim. yuta ile ilk orada buluşmuştum."

taeil kafasını salladı. hâlâ söyleyecekleri var gibiydi winwin'in. o yüzden bekledi.

"tabii tek yuta olsa iyi. mark da oradaydı..."

derin nefes verdi.

"...donghyuck ile."

winwin'in kalbi sıkışacak gibi oldu. elini göğsüne koydu, yüzü ekşidi. birden gözyaşlarına boğuldu. çok sessiz ağlıyordu, çok. yanında oturan bir insan bile hissedemeyebilirdi ağladığını. taeil bu yüzden ona kızıyordu. daha yüksek sesle ağlamasını, içindekileri dökmesini, herkesin duyabileceği kadar ses çıkarmasını istiyordu.

winwin, elleriyle yüzünü kapatırdı ağlarken. taeil, o sandalyede otururken ona rahat rahat sarılamazdı. başını aldı ve omzuna yatırdı. o yüzden hep winwin'e yakın oturuyordu.

winwin'in başını okşuyor, gözyaşlarını siliyordu diğer boşta kalan eliyle.

"daha fazlasını anlatmana gerek yok. özür dilerim. açgözlülük ettim. yine seni ağlattım. özür dilerim winwin-ah."

taeil de üzüntüden ve pişmanlıktan ağlayacaktı. ama hayır, o güçlü olmalıydı. güçlü olmalıydı ki winwin'i koruyabilirdi. fakat içinde fırtınalar kopuyordu.

winwin-ah, ben sana bunları yaşatanlara tek tek ödeteceğim. tek tek intikamını alacağım. onları geberteceğim, seni ağlatmanın karşılığını göstereceğim. böyle yaparsam, sen de bana bakar mısın winwin?

yıldızlar kadar karanlık《yuwinil》Where stories live. Discover now