18

775 78 125
                                    

Jennie-

Üzerimdeki askılı beyaz crop ve ona uygun açık mavi kotumu derin nefes alarak düzelttim. Henüz sabah yıkadığım saçlarımın omuzlarımdan aşağı düşmesine izin vermiştim. Birkaç tutamı ilkbaharın tatlı rüzgarıyla uçuşurken parmaklarımı saçlarıma daldırıp onları düzeltmeye çalıştım ve sakince kapıdan dışarı çıkan siyah kahküllüye masum bir gülümseme verdim. "Günaydın!"

Elimdeki uzun makaron kutusunu hızlıca kendisine doğru uzatırken "hepsi senin için!" diye eklemiştim. "Kendi ellerimle yaptım." Bu yalan değildi. Dün gece sırf bu atıştırmaları yapabilmek için evimi yakıyordum ama bunu ona söylemenin gereksiz olduğunu düşünüp, kapıyı kilitleme işini hallettikten sonra soğuk bakışlarını bir kez olsun yüzüme çevirmediğine dikkat kesildim.

Bütün bir hafta raporlu olması yüzünden evden dışarı adımını bile atmadığı için, yedi gün sonrasında ilk iş gününde onu uğurlamak adına buraya kadar yürümüştüm. Elbette bunu önemsemiyordum. Her iş gününde giyindiği farklı renklerdeki gömlek ve pantolonun aksine bugün üzerinde harika duran siyah bir takım, elinde de ona uyumlu içinde dosyalarının olduğunu düşündüğüm çantasıyla beni umursamayıp arabasına doğru ilerlese de.

Tamamıyla farklı görünüyordu. Gözleri kadar karanlık olan kahkülleri artık bir hafta öncesinin aksine sık değil, aralıklıydı ve daha önce dudaklarında görmediğim bir parlatıcı kullanıyordu. Bakışları resmen ilk karşılaştığımızdakinin aynısıydı. Sanki umursamazlığıyla yarışıyor gibi öfkeli ve ürkütücüydü. Yine de onun en savunmasız halini bile bildiğimden dolayı kendimi geri çekmemeye çalışarak yanına koştum. Neredeyse beni orada bırakıp gitmek üzereydi ama hemen yanındaki koltuğa oturduğumda bunu yapmamış, varlığımdan rahatsız olmuş gibi yerinde sinirle kıpırdanmıştı.

"Arabadan in."

"Ne?" şimdi şaşkınlıkla ona bakıyordum, o ise benden başka her yere. Direksiyonu sıkan parmaklarının eklem kısımlarının beyazlaştığını görebiliyordum. "Lisa, bak... Ben-"

"Ne söyleyeceğin umrumda değil. Beni duydun, arabadan in."

"Hiçbir yere gitmiyorum çünkü konuşacağız, anladın mı? Benden bu şekilde kaçamazsın."

"Senden kaçtığımı sana düşündüren ne?" diyerek alaylı bakışlarını yüzümde gezdirirken ona ilk defa sinirlendiğimi hissettim. Ben onun için bu kadar çaba gösterirken ne cüretle beni küçümseyebiliyordu? Günlerdir peşinde koşan bendim.

"Kabul ediyorum, sana önceden anlatmam gerekirdi ama gerçekten göründüğü kadar basit değil. Bu yüzden beni görmezden gelmeyi bırak ve açıklamama izin ver."

Bakışları değişmezken dudaklarından sinirli bir kahkaha çıktığında bundan ürktüğüm kabul edilebilir bir gerçekti. Aynı öfkeyle başını diğer tarafa çevirip sıkıca tuttuğu direksiyona sertçe vurmasıyla yerimde sıçradım.

"Nasıl ondan hala ayrılmamışken karşıma geçip açıklama yapacağını söyleyebilecek kadar cesaretlisin??"

"Ayrılmadığımı nereden biliyor-"

"Sakın!" simsiyah gözlerini doğrudan gözlerime yöneltip dişlerini sıkarken ağlamak üzereydim. Karşısında hiç bu kadar savunmasız hissetmemiştim. "Sakın bana ondan ayrıldığını söyleyerek beni bir kez daha kandırmaya çalışma. Hala o kırık penisiyle ayağıma kadar gelip başıma bir silah dayamadı, arabamda tek bir çizik bile yok ve görüyor musun...? Evimin camları hala tek parça. Bu yüzden sakın ama sakın... Bunlar olana kadar karşıma çıkma. Şimdi in arabadan."

Karşısında daha da acınacak duruma düşmeyi umursamadan karşı koymak için başarısız olduğum ağlama dürtüsüyle birlikte gözlerimdeki yaşların akmasına izin verdim. Şiddetli değildi, yine de bir yağmur bulutu gibi hissediyordum. Ona kendimi açamadan karşısında tıpkı savunmasız bir bebek gibi ağlamak rezillikti.

Sand Castle || JenLisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin