35' Final

4.2K 276 185
                                    

"Hızlı ol." diye fısıldadım tüm sıcaklığını çıplak bedenimde hissettiğim eşime. Dudakları odanın karanlığında aceleci şekilde dudaklarımı bulmuş, belimi okşayan ellerinden biri kendini dengede tutmak için başımın hemen yanında yer edinmişti. Nefes bile almadan doymaya çalışır gibi öpüşüne karşılık veriyor, sessiz iniltilerime engel olamıyordum.

Yavaş yavaş uyluğuma inerek tenimde gezinmeyi sürdürdü. Bacağımın iç kısmına dokunması irkilir gibi titrememe neden olmuştu. Her bir dokunuşunu o kadar özlemiştim ki biraz daha ondan uzak kalsaydım kafayı yerdim.

Tutunduğum saçlarını çekerek dudaklarının esaretinden kurtulup yüzünün her noktasına hızlı ve gelişigüzel öpücükler kondurdum. Uyumaya izin vermeyen bu yaz sıcağında, üstümüzde bizi gizleyen ince pike dışında hiçbir şey yokken bile terliyorduk. Terli ve alev alev yanan bedenlerimiz birbirine sürtündükçe de içim bir hoş oluyordu.

"Hadi, acele et." İki kelimemden biri elini çabuk tutmasını söyleyen komutlar olduğu için daha fazla uzatmamış, bacağımdan birini omzuna atmıştı ki bebek telsizinden gelen ağlama sesleri yüzünden yine her şey mahvoldu.

Belimden aşağısı alev alev yanıyor, her bir zerrem bi an önce eşimle birleşmek için can atıyordu ama bebeklerimiz bizi rahat bırakmamaya yeminli gibiydi.

İçimden küfürler savurarak Taehyung'un üzerimden kalkmasını bekledim. Bir yandan da "Geldim Soobin, geldim..." diye sayıklıyordum. Evet, sadece seslerinin tınısından tanıyordum onları ve Taehyung bile bazen bu duruma hayret ediyordu.

Uzandığım, terimizle sırıl sıklam olmuş yatakta doğrulmuş ve "Beni bekleme sen." demiştim özür diler gibi eşimin gözlerine bakarken. Bebeklerin ağlaması benim hatam değildi belki de ama bunu ön göre göre karşılık verip işi ilerletmem benim aptallığımdı.

Tekli koltuğun üzerinden ince, tül sabahlığı alıp bir çırpıda üzerime geçirirken tekrar seslendim. "Geldim bebeğim, ağlama."

Beni anlayabilecek yaşta değillerdi elbette. Henüz on dört haftalıklardı ve ağlamaktan başka hiçbir şey bildikleri yoktu. Sadece belki bir umut sesimi duyarsa sakinleşeceğini düşünüyordum. Sakinleşirse kardeşlerini uyandırmadan halledebilirdik aramızdaki meseleyi.

Odaya girer girmez ışığı açmadan, ezbere adımlarla Soobin'in beşiğini bulmuş, küçücük bedenini kucağıma alarak yanağını öpmüştüm. Kokumu alıp sakinleşmesini beklerken bir yandan da pencerenin önündeki emzirme koltuğuna ilerliyordum.

Bebekler eve geldikten sonraki ilk haftalar her şey çok güzeldi. Seokjin hyung hastaneyle ilgileniyordu, annem evle, Suji de hep olmasa da bebeklerle. En azından biraz uyuyacak, dinlenecek vakit yakalıyorduk. Ama sonra herkes birer birer kendi işlerine ve hayatlarına dönmüş, beş bebeğin sorumluluğu da tüm iş sorumluluğuyla birlikte bize kalmıştı. Aylardır, ne zaman Taehyung'la sevişecek olsak hissediyor gibi nöbetleşe ağlıyorlardı. Feromonlarımız mı onları rahatsız ediyor diye düşünüp blokör bile kullanmıştık ama hayır, onların tek derdi bizi yalnız bırakmamaktı. Ev kalabalıkken de zaten ayıp olur diye sevişememiştik. Kısaca yaklaşık beş ya da altı aydır birlikte olamıyorduk.

En kısa zamanda baş başa bir zaman yaratmamız şarttı.

Tam koltuğuma yerleşmiş, bir bacağımı destek yapmak için sandalyenin önündeki pufa yaslamıştım ki Yeji de ağlamaya başladı. Ve Yeji ağlıyorsa Jisu da mutlaka ona katılırdı.

Kal gelmiş gibi öylece hayatı sorguladığım saniyelerde, Soobin de bir türlü sütüne kavuşamadığı için yine huysuzlanmaya başlamışken Taehyung bir kahraman gibi yetişti imdadıma. Üzerinde sadece aceleyle giyildiği belli olan eşofman altı varken bir koluna Yeji'yi, diğerine Jisu'yu alıp odanın içinde yürümeye ve sakinleşmeleri için hafif hafif sallamaya başladı. İkizler kafalarını alfa babalarının çıplak göğsüne yaslamış, seslerini de kesmişlerdi.

Marriage Promise≒TaeKook [Completed]Where stories live. Discover now