5.8

39.4K 1.3K 186
                                    


Bir çocuk düşünün babası onu işleri olduğu için denize götürmedi diye ağlayan. Çok üzgün ve yıkılmış bir halde odasında denizin resmini çizen.

Evet.

O kız benim.

Yüksek sesle odamda yankılanan müziğe rağmen kapının çaldığını duymuştum. Evde yalnızdım yorgun ve bitkin bir halde merdivenlerden aşağı indim, kapıyı açıp kimin geldiğine baktığımda şaşkınlıktan alnım kırışmıştır. "Ateş..." Onu beklemediğim için şaşkınlıktan ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. "Ne işin var burada?"

Ateş sanki komşusunun camına yanlışla top atan çocuk gibi mahçupca bakıyordu. "Seni merak ettim." Biran durup asıl amacımı ve nereye gideceğimi hatırladım. "Seninle ilgilenemem işim var." Ateş'in gülümsemesi gidip ciddi bir ifadeye büründü. "Ne işin var?"

Ne diyebilirim ki? Ateş ben çok acı çektiğimi düşünüyorum buna son vermek için gidip kendimi denize atacağım. Sırf bu travmadan kurtulmak için ilk defa yüzmeye çalışacağım. Bu kulağa normal bir şey gibi geliyor ama bu durum benim için farklıydı.

"Arı ile buluşacağım." onun meraklı yüzüne bakmaya devam ettim. "Oldu mu?" Umursamaz bir tavırla omzunu kıvırdı. "Aşk olsun Lamia ya, hani en yakın kankan bendim." Ona bakarken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Gerçekten alınmış gibi dudaklarını büzdü. "Tamam, madem benimle takılmak istemiyorsun küselim." Uzattığı serçe parmağını anında çektim. "Küselim, sonsuza kadar." Sözlerimden sonra tahmin ettiğim gibi Ateş anında pişman oldu. "Şaka yapıyordum, hadi barışalım." Ateş tekrar serçe parmağını uzattığında gözlerimi devirdim. Ondan kurulamayacağımı anladığımda başımı salladım. "Tamam, hadi birlikte gidelim."

Evden ceketimi alıp, birlikte yürümeye başladık. Sahilin kenarında yürürken Ateş bir yandan yürürken bir yandan evimi inceliyor. "Nasıl olur ya?"

Ne dediğini anlamaya çalışarak baktığı yere bakıyorum. "Noldu?"

"Nasıl olur da sizin ev bizimkinden büyük olur."

Hakikaten öyleydi, evimiz yaşayan üç kişiye göre kocaman bir saray gibi büyüktü. Ama ben tam tersi küçük ve az odalı evlerden hoşlanırdım.

Sahilin başından sonuna kadar yürümüştük. Ateş ile konuşmak yine iyi gelmişti. O olmasaydı belki şuan da aptalca bir şey yapıp ölmüş olabilirdim. Derin bir nefes alıp verdiğim yanlış karardan dönmüş olmanın verdiği rahatlamayla güldüm. "Eğer sen bugün gelmeseydin, ben ölmüş olacaktım."

Ateş yüzüme anlamsız bakışlar atıp ne dediğimi anlamaya çalışıyordu. "Ölmek mi?" diyerek kahkaha attı. "Zaten kaç kere ölmedin mi?" diye düzeltti.

Şimdi durup ona baktım. Söylediği sözün haklılık payıyla güldüm. Ateş bir anda kulağıma eğildi, bunu beklemediğim için geri adım atacaktım ki belimden kavrayıp beni kendine çekti. "Lamia" dedi fısıldayarak. "Eskiden bu çocuk mu sana yüzsüz diyordu?"

Hala ne dediğini anlamıyor aptal aptal neden bu kadar yakınlaştığını düşünüyordum. Ateş kafamın karıştığını fark edip ekledi. "Mirza."

Anında arkamı döndüm. Mirza buradaydı.

Gelmişti.

Beni merak edip gelmişti. Ölmediğime bakmak için gelmişti.

Mirza'dan gözlerimi ayıramıyordum. Bizi birlikte gördüğünde değişen yüz ifadesi, bozulduğunu saklamak için sakin bir şekilde ellerini cebine soktu. Ateş tekrar Mirza'ya bakıp bana döndü. "İstemiyorsan konuşmak zorunda değilsin."

"İstiyorum." dedim kararlı ses tonumla "Konuşmak istiyorum hemen geleceğim." deyip Ateş'in yanından ayrıldım.

Adımlarımı kararlı bir şekilde onun yanına gitmek için atarken onunla konuşmanın doğru bir karar olup olmadığını düşünüyordum. Ne konuşacaktık? Ya da nasıl davranmam gerekiyordu?

Hiçbir şey bilmiyordum veya hissetmiyordum. Tek hissettiğim şey yoğun bir yorgunluktu. Ona yaklaştıkça ayakkabılarımın çıkardığı tiz ses bana dönmesini sağladı. Gözlerime bakamıyordu. Hayat zordur ama bir insanın gözlerinin içine bakamayacak kadar kendini suçlu hissetmek de zordur. O da aynı böyle bakıyordu. Suçlu...

"Mirza" dedim ona bakarak, "Neden buradasın?" Öne doğru bir adım attım.

"Attığın saçma mesajlar yüzünden olabilir mi? Buraya gelene kadar nasıl korktum biliyor musun kendine bir şey yapacaksın diye? Ama görüyorum ki senin keyfin gayet yerinde boşuna endişelenmişim.." dedi Ateş'e tehditkar bakışlar atarak.

"Ateş beni merak etmiş o yüzden burada. Gördüğün gibi gayet iyiyim kendime bir şey yapacak kadar aptal değilim yani." Bazen hiç olmayacak şeyler olur çünkü bunun olması gerekir. Şuan yaptığım şey tam olarak buydu. Mirza'dan uzak kalmaya çalışmak. Mirza kafasını kaldırıp yüzüme baktı, gözlerinde hep gördüğüm o ifade vardı. Acı çeken bir adamın gökyüzüne son kez bakması gibi. "Çabalıyorum görmüyor musun?"

"Mirza gerçekten bunları konuşmak istemiyorum." dedim sözünü kesip.

Bana tekrar baktığında yüzünün değiştiğini gördüm. Acımasız birinin ruhsuz bakışları gibi bakıyordu gözleri az ilerde denizi izleyen Ateş'e kaydı. "Ateş Mahzen. Hakkında ne biliyorsun Lamia? Onu tanımıyorsun."

Ateş mi?

Neden birden bire Ateş'ten bahsettiğini anlayamadım.

Bende şimdi Ateş'e bakmaya başladım. Kime Ateş Kim? diye sorarsan sor. Ateş hep en iyi, en düşünceli olandı. Mirza uyarıcı bakışlarla onu işaret etti.
"Ateş sandığın gibi birisi değil."

Biran düşündüm. Ya arkasına yaslandığım dağ güvenli değilse.












🪐

Sizce Mirza ne demek istedi? Ateş göründüğü gibi biri değil mi?

Sizce yeni bölüm nasıldı?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Hayal Kırıklığı | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin