Bir Kaşı Kara

49.7K 3.7K 1K
                                    

Hayatın hızına yetişilmiyordu, lakin Turan bu aralar sadece hayatın değil hiçbir şeyin hızına yetişemediğini hissediyordu. Taşıdığı, tüllerle süslenmiş çeyiz sandığını başka türlü açıklayamıyordu esmer oğlan. İşler ne ara bu raddeye gelmişti, kendisi ipin ucunu nerede kaçırmıştı bilmiyordu. Asla onay vermeyeceğini düşündüğü babası, kız isteyecekleri eve giden yolda sürünün başını çekiyordu. Bunu şanına leke sürülmesinden çekindiğinden yaptığını bilmek için ermiş olmaya gerek yoktu, ama yine de şaşırıyordu işte.

Yılmaz ile yaptıkları kısa bir konuşmadan sonra hızlı bir nişan hazırlığına girişilmişti. İki taraftan başka o gece yaşananlardan haberdar olan yoktu, lakin Ali Reis için oğlunun eşkiya gibi kız kaçırdığını birilerinin duyması ya da duymaması önemli değildi. Söz konusu kişi solcu Yılmaz olsa da, kimsenin geçmişinde yara olmaya tahammülü yoktu. Ya Alparslan'ın dağıttığı düzen bir şekilde rayına oturtulacaktı ya da babası Alparslan'ı vuracaktı. Oğlundan vazgeçemeyen Ali Reis de çareyi olur vermekte bulmuştu.

Olayları memnuniyetle izleyen Alparslan'ın aksine, Turan gelişmeleri bitmeyen bir yorgunlukla takip ediyordu. İşin ağır kısmı yine kendisine düşmüştü çünkü. Abisi, çok sevgili yengesi ve iki dünürle çıkılan çeyiz alışverişinden, çiçek-çikolata seçimine kadar her amelelik onun başına kalmıştı. Bir haftadır hem fabrikaya hem hazırlıklara yetişmeye çalışırken ne yattığı yeri ne kalktığı yeri biliyordu. Kimse sağdıç olmanın, damat olmaktan daha zor olduğunu söylememişti Turan'a.

Yeni fön çekilmiş saçlarını eliyle havalandıran Naciye sultan, elinde çiçek buketi tutan oğlunun omzunu sevgiyle sıvazlarken "Maşallah benim paşama." diye fısıldayıp duruyordu. Turan bu sahne karşısında gülmeden edemedi. Evden çıkmadan önce zorla atletine nazar boncuğu iliştirdiğine şahit olduğundan beri, annesi ne zaman abisine dokunsa bir kahkaha sarıyordu göğsünü.

Bir hafta önce kız kaçırmak için girdikleri bahçeye, kapıdan medeni insan gibi girerken tuhaf bir his gelip o neşenin üstüne oturdu. O gece yaşadığı gerginliğin tadı hala damağındaydı.

Abisi en öne geçerek kapıya vurduğunda omuzlarını dikleştirerek sandığı yukarı kaydırdı. Birkaç saniye geçmeden Meltem'in gülümseyen yüzü kapının ardında belirdi. Alparslan genişçe sırıtarak elindeki buketi ona uzatırken, büyük eliyle kızın minik elini kavrayıp yanağından öperek selamlaştı sevdiğiyle. Turan el öpmeler ve hoş geldinizler ile dolu geçen dakikaları en arkada sessizce izledi. Sonunda herkes içeri girdiğinde ayakkabılarını çıkarıp eve adım attı. Büyükler çoktan karşıdaki odaya girdiğinden, kapıda kendisini karşılamak için sadece solcu ve birkaç uzak akraba kalmıştı.

"Naber lan, elma kurdu?"

Duyduğu sesle sinirleri iyice gerilirken hissettiği öfkenin aksine genişçe sırıttı. Gözlerini siyah keten pantolon ve gri gömleğin içinde kasılarak dikilen sarışına bakıp öfkesini dindirmek için derin bir nefes aldı. Böyle bir günde arıza çıkarmak istemiyordu, o yüzden sandığı sarışına uzatıp "Al şu sandığı, sikmeyeyim belanı." derken sırıtmaya devam etti.

Duyduğu kısık sesli kahkahanın ardından kolları boşaldı. Kurtuluş sandığı içeri götürürken kendisi de peşinden gitti. Onlar sadece çekirdek aile olarak gelmişlerdi, fakat kızın neredeyse bütün sülalesi buradaydı.

Kalabalık oturma odasına girdiğinde kalkmaya yeltenenleri eliyle durdururken "Cümleten selamın aleyküm." dedi. Annesi ve babası odanın diğer ucunda, baş köşedeki koltuklara yerleşmişlerdi. Alparslan ise babasının yanında sandalyede oturuyordu.

Boş bir yer arama macerası, solcunun "Gel koçum, şöyle otur." diyen sesiyle yarıda kesildi. Odadaki herkes aralarındaki husumeti bildiğinden sarışının sözleri kısa bir sessizliğe neden olurken, esmer oğlan sabır çekerek omzunun üzerinden bir bakış attı Kurtuluş'a. Elleriyle dayandığı sandalyeyi göstererek sırıtıyordu şerefsiz. Sıktığı yumrukları babasının uyarıcı öksürüğüyle eski haline dönerken sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Bir gecelik, sadece bir gecelik göz yumacaktı bu şerefsize. Abisi için, sevdiği kız için sabredecekti.

Kurtuluş'un gösterdiği yere yürüyüp dizini kavrayarak gergin bir şekilde oturdu. Her an öne atılıp birini tartaklayacakmış gibi göründüğünden haberi yoktu o an. Sarı solcu ise tam arkasında, ayakta dikiliyor, esmeri sinir etmenin hazzıyla sırıtıyordu.

size düşeş, ben yek Where stories live. Discover now