•23: Atlıkarıncadan inme vakti geldi•

925 152 11
                                    

Taehyung depresyondaydı ya da kardeşlerinin ifadesiyle kadınların adet öncesi sendromuna benzer bir durumdaydı. Onlara Jimin'le arasında ne geçtiğini söylememişti. Onları ilgilendirmezdi.

Ayakları koşu bandını eziyordu. Bir saattir koşuyordu. Ter içindeydi. Jimin'in onun sahte erkek arkadaşı olmayı neden kabul ettiğinin ardındaki gerçeği öğrendiğinden bu yana, her gece koşu bandında daha çok zaman geçiriyordu. Kasları korkunç bir ateşle yanıyordu ama kalbindeki soğuk boşluktan iyiydi. Televizyonun karşısında oturup, dikkat etmeden ekrana bakmaktan iyiydi. Ve yatakta yatıp tavana bakarak Jimin'i nasıl bu kadar yanlış değerlendirdiğini düşünmekten çok daha iyiydi.

Yavaşladı ve sonra durdurma düğmesine bastı. Koşu bandından indi ve bandın kolunda duran havluyu çekip terini kurulamaya başladı.

Üstelik Jimin'in bunu yalnızca kendisi olduğu için kabul ettiğini düşünecek kadar aptallık etmişti. Egosunun kardeşlerinin toplamının... ve babasının egosunu aştığını itiraf edebilirdi.

Belki bir gün Jimin'in bunu neden yaptığını anlayabilirdi ama buna asla katlanamazdı. Özellikle de annesi kendini zamanından önce mezara gitmeye hazırlarken, babasının "sevgililerine" mücevherler, arabalar alıp onların borçlarını ödeyerek, evlerini döşemek gibi korkunç şeyler yaptığını düşününce.

Peki, kendisi ne düşünmüştü? Birbirine âşık gibi davranarak başlayan iki kişinin bir ilişki mi kuracağını düşünmüştü? Kahretsin, insanlarla performansı konusunda babasından bile kötüydü.

Siktir.

Ama Jimin'in gülümsemesini... onun gülüşünü özlüyordu. Her zaman çiçek kokmasını ve Taehyung'un karşısında nasıl hissettiğini özlüyordu. Yüzünün her zaman kızarmasını ve sonra kızarıklığın boynuna inmesini özlüyordu.

Taehyung onun esprili hazır cevaplığını ve sakinlikten hoşlanmasını özlüyordu. Paparazzilerden nefret etmesini, ona gününün nasıl geçtiğini sormasını, davranışlarının sonuçlarına katlanmasını kendisine hatırlatmasını özlüyordu. O şişko kedisini bile özlüyordu.

Sonuç olarak onu özlüyordu.

Havluyu bıraktı ve elleriyle yüzünü sildi. Aramalarından kaçınmak yeterince zordu ama ona ulaşamamak gerçek bir çaba gerektirmişti. Duşa girmek üzereydi ki ön kapının çaldığını duydu. Yeni yıl için onu dışarı çıkarmaya çalışan kardeşlerinden biri olduğunu düşünerek ve Jimin olabileceği düşüncesinin yarattığı heyecanı önemsemeyerek kapıyı açtı.

Daha kötüsüydü.

"Lalisa." İsmini onun nefret ettiğini bildiği şekilde söyledi. "Bu zevki hak etmek için ne yaptım?"

Taehyung'a bakarken kaşlarını çattı. "Evde hiçbir zaman tişört giymez misin?"

"Hayır. Bu senin için sorun..."

Lalisa elini kaldırdı ve Taehyung'un kapıyı yüzüne kapatma girişimine engel oldu. "Telefonuna yanıt versen ve bir baş belası gibi davranmaktan vazgeçsen buraya gelmek zorunda kalmazdım."

Taehyung gözlerini kapattı ve ona kadar saydı. "Son telefon görüşmemizde söylediğim gibi, artık senin hizmetine ihtiyacım yok. İşini yaptın. Tebrikler ve teşekkürler. Şimdi lütfen hayatımdan çık ve git."

Lalisa yanından geçip içeri girdi ve mutfağa gidip bar taburesine oturarak bacak bacak üstüne attı. "Ulusal kulübü hizmetime ihtiyaç olmadığına karar verene kadar senin halkla ilişkiler uzmanınım."

"Harika," diye geveledi Taehyung.

"Ve senin bana ihtiyacın var."

Taehyung bir şişe su aldı ve kalçasını tezgâha dayadı. "İhtiyacım olan son kişi sensin."

Tempting the player||VminWhere stories live. Discover now